Ana içeriğe atla

Edebiyat Nedir?

               Edebiyat nedir? Edebiyat dediğimiz tür nedir? Bir metni değerlendirirken neye göre onun edebiyat olup olmadığından söz ediyoruz. Şimdi bunu biraz irdeleyeceğim. Gelişen süreçte her kavramın anlamı değiştiği gibi edebiyatında anlamı bir o kadar değişti. 
Örneğin, kurgu anlamında "hayal ürünü" olarak tanımlanabilir. 16. ve 17. yüzyıl başlarında İngiltere'de roman kelimesi hem gerçek hemde kurmaca metinler üzerinde kullanılmış. Kurmaca olduğu kadar gerçekliği de bir o kadar kapsamaktadır. Sadece kurgu metinler olarak tanımlarsak edebiyatı; psikolojik, sosyolojik, tarihsel, felsefik yanlarını hiçe saymış oluruz. Bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmenin, daha verimli olacağı kanısındayım. 
            Rus eleştirmen, dilbilimci, Roman Jakobson'un ifadesiyle edebiyat "Sıradan konuşmaya karşı örgütlü bir şiddeti" temsil etmektedir. Bu bakış açısını yorumlarsak edebiyatın kendine has, gündelik dilden farklı bir anlatım biçimine sahip olduğunu söylemek mümkündür. 20. yüzyıl Rusyası'nda eleştiri, sanatı gizemden ayıran bir unsur olarak görmektedirler. Edebî metinlerin fiilen nasıl işlendikleriyle daha çok ilgileniyorlardı. Edebiyat, psikoloji, sosyolojiden bağımsız dilin belirli bir düzenleniş biçimi olarak, kendi içinde değerlendirilmesi gereken bir tür olarak görülmüştür. Biçimciler, edebiyatı matematiksel ölçülerle ölçüp biçmişlerdir. "Edebîlik" edebiyatın önüne geçmektedir. Dilbilimi ve edebiyatın harmanlanmasına göre metinler kaleme alınır. Biçimciler içerik analizini es geçmektedirler. Bu görüşün çok fazla şekilci olduğunu düşünüyorum. Birbirine uyan kelimeler, ölçülere göre yazılan metinlerin anlam ve düşünceler olmadan yavan bir yazına bürünmektedir. Kafiye, ses, imge örgüsü, ritim, sözdizimi, ölçü unsurlarını şekilsel bir kusursuzluk çabası olarak görüyorum, edebiyatı matematiksel bir tür olarak tanımlanmaktalar. 
            Edebiyat olarak sınıflandırılan eserlerin içeriğinin doğruluğu, pratikle bağı, uyandırdığı etki açısından oldukça önem teşkil etmektedir. Edebiyat doğası gereği pragmatik bir ürün değildir. Akademik anlamda geçmişte yazılan metinleri değerlendirirken felsefî içerikler barındırmasına karşın, edebî olarak değerlendirilebilir. Yahut edebi olarak doğup, arkeolojik tarihsel bir ürün saflarına da dahil edilebilir. 
Değişen çağda edebiyatın sosyal bilimlerle ilişkisini yadsımamak gerekir. Estetik gayeden ziyade, anlam gayesi üzere metinlerin kurgulanması 21.yüzyıl dünyasında bireylere yol göstericiliği elzemdir. Şiir türünü bu durumdan tenzih ediyorum. Ancak özellikle roman ve hikâye türleri yazarın insan, toplum ve süreç analizleri bize bakış açısı katacak, zenginleştirecektir. Ayrı zamanda olaylara tek yönlü değil çok yönlü bakmak gerekir.  Örneğin tren tarifelerine, bilgi amaçlı bakarsa kişi buradan edebi ürün çıkmaz. Ancak buradaki insanların hikâyesini, metrodaki zamanın hızlı geçisinin, modernliğin insan üzerindeki etkisinden bahsedilirse edebiyat olur.
             Son olarak edebiyat; insanı irdeler duyguları, yaşam tecrübeleri, olaylara bakış açısıyla, yaşadığı dönemin, ülkenin ve hatta şehrin etkilerini dile getirir. Nâcizane görüşüm süslü cümleler ile gerçekdışı duygu hâllerini anlatan yazınları edebiyat türüne dahil edemiyorum. "Edebiyat yapma" deyiminin tam da buradan türemiş olması kuvvetle muhtemel. Gerçeklikten uzak olan sanat türüyle (Sadece edebiyat için değil) insan, gerçekdışı olanla bağ kuramaz.
İnsan ile ilgili analizi en doğru hâliyle dile getirebilmektir edebiyat. İnsanı anlatan alanlardan birisidir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Betonlara rağmen açmış bir çiçeğim

Betonlara rağmen açmış çiçeğim, Üstümü kaldırım taşlarıyla kaplamalarına rağmen, İnsanların görmediği, genellikle üstüne basıp geçildiği, Yerde açan küçük sarı çiçeğim. Kar, kış, soğuk ve hiçbir engel, Engelleyemedi, benim açmamı. Koparılmama rağmen yerimden, Benim varoluşumdur açmak! Fuşya begonvilleri, rengârenk gülleri, Zarif papatyaları, güneş çiçeklerini, Sevmek kolaydır.  Güzelliği, estetik duygularımızı kuşatır. Göremez herkes beni, Zaten insanlar yürürken bakmaz yere, Ben görülmeyi de istemem, Beni bakabilen görsün! Küçücük, görünmez bir zerreyim, Mücadelem kendimden büyük, Ben betonda açan çiçeğim, Kentin, kuşatmasına rağmen doğayı, Kente karşı direnen, Varoluşundan vazgeçmeyen küçük sarı çiçeğim. Anlamasın herkes beni, Çünkü derinliğin gereğidir biraz, Herkes tarafından anlaşılmak, Kolaydır, basittir. Ben betonlarda açmış, Betona rağmen, hâlâ, Vazgeçmemiş çiçek olmaktan! Yaradılışımın gereğini yerine getirmektir, Benim varoluşum! Soğuğa, koparılmaya, çiğnenmeye; Betona, üstün

En Büyük Devrim, Kendini Devirmektir!

      Dünyaya geliyorsun, emekliyorsun. Oyunlar oynuyorsun, düşüyorsun kalkıyorsun. Çocuk oluyorsun, toplumla tanışmaya başlıyorsun. Büyüdükçe kendine yabancı olmayı öğreniyorsun. Toplumdan onay almak için davranışlarını, isteklerini oluşturuyorsun. Daha küçücük bir çocukken üstelik... Üniversiteyi kazanıyorsun sonra gelir mi ardından bir mezuniyet. Bir sürü bilgi doluyor zihnine ama hiçbiri sana seni öğretmiyor. Kendinin hakkında hiçbir fikir sahibi olamadan eline bir kağıt parçasını tutuşturuyorlar. Sonra kariyer sahibi oluyorsun. Şayet olursa bir de evlilik ve çocuk geliyor peşinden. Ömrünün sonuna geldiğinde insan dönüp bakıyor, bir ömür bir yabancıyla yaşamış. Öğrendiği bilgiler boş, Okuduğu kitaplar boş. Kimisi kendinden kaçmak için sloganlara sığınmış; kimisi ise koskoca bir ömrü olmak yerine nasıl görünürüm üzerine geçirmiş. Nefes alıp vermek, ölmemek midir yaşamak?        Davranışların arkasında takdir edilmek, onaylanmak ve sevilme arzuları yatar. Koskoca bir ömrü başkaların

Dünya'dan İnsana Mektup

         Yaşamak nedir? Diri olmak nedir? Ölmek nedir? Arzularını gerçekleştirmek için çabalamak mıdır yaşamak? Varlığının anlamlandıran mıdır yaşayan? Her gün öleceğini bilerek yaşayan mı diridir? Ölmeyecekmiş gibi yaşayan mı? Sen neredesin? Hiçlik içinde yokluk musun? Sen nesin? Sen kimsin? Var mısın? Yok musun? Gerçek misin? Kurgu musun? Sen kimsin? Yaşayan kim? Ölen kim? Hırslarına, ihtiraslarına, kibrine, konforuna ruhunu erittiren sen değil de ben miyim? Buraya bunun için mi geldin? Hissetmeyen, düşünmeyen bir insan mı diridir? Istırap çekmekten korkmayan bir zihin mi?         Adalete boyun eğdiren, zulüm eden sen değil misin? Hatalarını kapatmak için gerçeklere duvar ören sen değil misin? Hatalarını düzeltip, kendinle yüzleşebilecek olan kim? Esareti hakim kılan sen değil misin? Özgür müsün? Esir misin? Kimdir esir?         Cehaletine kılıf uyduran, hakikatin önünde sis bulutu sen değil misin? Doğruyu bulabilen, cehaletiyle kendine rağmen yüzleşen sen misin? Kişiliğinin esiri o