Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

U NUT MA K

Unutmak Bu kelime ekseriyetle hayatta 'acı' duygusunun üstünü örtme niyetiyle yapılır. Hayatı mutluluk duygusunun içine sıkıştırma çabası. Oysa unutmak bir yerde ıskalamaktır bütünü. Hatırlamak, yaşatmak; unutmak ise öldürmektir bir yerde.  Bir yerde de kendi varlığını da unutmaktır.  Hatır hâlde olmak bedel ister. Yaptığın her fiilde bir dikkat ve anlam vardır. Neden yaptığını bilir hâl üzeredir.  Unut hâlinde yapılan hareket de bir gelişigüzellik, bir ben varlığını yükseltme vardır. Gerçi unutmak bizim bir yanımız, insan kelimesinin kökeni de unutmakdır, insan unutandır. Hatırlamak da öyle. Tabii bunun da bir bedeli var. Unutmak; merkeze kendini alıp, diğer her şeye karşı kör kesilmenin en belirgin hâlidir. Bir zaman sonra öyle bir alışkanlık hâli alır ki, neyi neden unuttuğunu bile unutur insan.  Kaybedinceye kadar.. Hoş kaybetmek de herkes de bir şeyleri hatırlatır mı tartışılır. Korona virüsünden dolayı, gündelik hayatımız sekteye uğradı. Günlerimizi evlerimizde geç

Edebiyat Nedir?

                Edebiyat nedir? Edebiyat dediğimiz tür nedir? Bir metni değerlendirirken neye göre onun edebiyat olup olmadığından söz ediyoruz. Şimdi bunu biraz irdeleyeceğim. Gelişen süreçte her kavramın anlamı değiştiği gibi edebiyatında anlamı bir o kadar değişti.  Örneğin, kurgu anlamında "hayal ürünü" olarak tanımlanabilir. 16. ve 17. yüzyıl başlarında İngiltere'de roman kelimesi hem gerçek hemde kurmaca metinler üzerinde kullanılmış. Kurmaca olduğu kadar gerçekliği de bir o kadar kapsamaktadır. Sadece kurgu metinler olarak tanımlarsak edebiyatı; psikolojik, sosyolojik, tarihsel, felsefik yanlarını hiçe saymış oluruz. Bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmenin, daha verimli olacağı kanısındayım.              Rus eleştirmen, dilbilimci, Roman Jakobson'un ifadesiyle edebiyat "Sıradan konuşmaya karşı örgütlü bir şiddeti" temsil etmektedir. Bu bakış açısını yorumlarsak edebiyatın kendine has, gündelik dilden farklı bir anlatım biçimine sahip olduğunu s

Hatırlamak yaşatmaktır

Yaşatmak.. Bir önceki yazımda kelimenin kökeninden bahsetmiştim. İz bırakmanın varolmanın bir parçası olduğuna değinmiştim. İz bırakmakla bağlantılı bir başka kelime HATIRLAMAK.   Anılarımızı, insanları.. Bunlardan iz bırakanları gün ışığı kadar aydın olarak zihnimizde belirecek, bazılarıysa alacakaranlık. Ölümün ve yaşamın ikinci anlamları unutmak ve hatırlamak.   Yaşatmak nedir peki? Kaybetmeye karşı verilen bir tepki mi yoksa? Hayatımızdan eksilenlerin içimizden eksilmemesiydi belki. Siz cevaplayın.   Babam hayatımdan maddesel olarak çıktıktan sonra istemsizce onun istediği onunla paylaşacakmış hissiyle yaparken bunu fark ettim . En basitinden evinizdeki eşyalardan birini kaybetseniz onun boşluğunu hissedersiniz. Gözünüz o boşluğu hemen algılar. Hele bu ailenizden biriyse o boşluk çok daha farklıdır. Portmantoda kabanı asılı değildir, yıllar geçse de ona da tabak çıkarmaya devam edersiniz. Hala babamın seveceği yahut sevdiği bir müziği duyduğumda, ikimizinde du

Kelimenin Kökeni

           Zihnimizdeki düşünceleri soyutluktan, somutluğa çevirdiğimiz "kelime'nin kökeni" nedir hiç merak ettiniz mi bilmiyorum. Kelime Kökeni: Arapça. Türkçesi Sözcük. İkiside yaygın olarak kullanılıyor dilimizde. Önce kendi yorumumdan biraz bahsedeceğim, ardından kelimenin köken yapısından bahsedeceğim. Kelimelerin hiç varolmadığını varsayalım. Temel ihtiyaçlar dışında herhangi bir duygu yahut düşünce zihinde oluşamayacaktı. Henüz dilin oluşmadığı dönemlere bakarsak, ki bu durum insanın varlığına acı vermiş olacak ki; her coğrafyanın insanı kendi dilini oluşturmuş. Hissettiklerini, düşlediklerini dışa dökmenin bir yoluydu bu bence. Dil, acılardan doğmuştur. Anlatamama, düşleyememenin olması insana ıstırap verir. Şu an bu yazıyı yazarken bile zihnimde bunu dillendiriyorum. Zaman ilerledikçe ihtiyaçlardan kimlik ifade eden bir konuma evrilmiştir. Kullanılan kelimeler; entelektüel birikimi, bazı durumlarda statüsünü, üslupla beraber insana bakışını, ki kendine nasıl bak