Ana içeriğe atla

Madam Bovary, Anna Karenina, Bihter Ziyagil Karakterlerinin Edebî ve Psikolojik Yönden Analizi

   

  19.YY edebiyat açısından romantizm akımın revaçta olduğunu söylemek mümkün. 17.yy Klasizm akımının katı kuralları karşısında duyguların, hayallerin daha coşkulu bir anlatımla dile getirildiği romantizm akımı buna tepki olarak meydana gelmiştir. Romantizm akımında iyiler çok iyi, kötüler ise çok kötüdür. Böyle bir çerçevede realizm akımı romantizme tepki olarak doğmuştur. Madam Bovary, Anna Karenina ve Aşk-ı Memnu romanları realizm akımının ürünleri olarak dikkat çekmektedir. Bu bağlamda üç karakterin incelemesini yapacağım.

     Madam Bovary: Diğer adıyla Emma. Flaubert, burjuva yaşamını, insan yaşamını tüketen çabalarını ve umutlarını sildiği düşüncesindedir. Bunu Madam Bovary karakteriyle romanına yansıtmıştır. Madam Bovary; okuduğu kitaplara fazlaca kapılarak, anlatılanlar gibi bir yaşam yaşamayı arzulamaktadır. Burada Flaubert'in romantizmin idealist tiplerine tepkiyle yaklaşmaktadır. Bulunduğu durumu ve kendisini değerlendirmekten oldukça uzak bir durumdadır Emma. Aristokrat sınıfına geçebilmeyi düşler. Gündelik hayatı düşler arasına sıkışmış, son derece hayalperest bir kadındır.  Bu hayalperestliğiyle kararlar alan Emma, annesinin çabasıyla doktor olan tembel, tutkuları olmayan Charles Bovary ile evlenir. Sonu hüsranla bitecek hayallerini gerçekleştirebilmek için oldukça çaba sarfetmekten beri durmamıştır. Kasaba hayatından çıkıp, varoluşunu aristokrat sınıfında, şaşaalı hayatta aramaktadır. Romanlarında hayalini kurduğu aşkı, toplumun onaylamadığı şekilde arar. Yazar bu durumu kendisi de onaylamadığı için, sonunda intihar eder. Kendini dışsal etkenlerde aramasından dolayı zayıf bir karakterdir.
      Anna Karenina: Anna Karenina'da yasak aşk konusundan ziyade Aristokrat sınıfının gerçekliğini gözler önüne sermek amaçlanmıştır. Kitap şu sözle başlar: " Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." Aristokrat sınıfındaki kadınların bir çok yasak aşkı vardır. Bunun toplum tarafından onaylanmayacağını bildiklerinden bunu gizli tutarlar. Aristokrat Rusların aile yaşantısını oluşturmaktadır. İnsanlar birbirlerine karşı ikiyüzlüdür. Anna Karenina evli olmasına rağmen Kont Vygontsky ile ilişkisini yanlış bulmaz. Tolstoy, Burjuva dünyası içinde kişiliğini gerçekleştirme ve insana yakışır üst bir şahsiyete ulaşabilme çabasını okura verebilmiştir. Yalnız şunu da esgeçmemek gerekiyor Anna Karenina, ahlak kurallarına karşı çıkan birisi değil. Bulunduğu sosyal sınıfın ikiyüzlülüğünü tercih etmeyen bir kadın. Yukarıda da belirttiğim gibi o dönem burjuvasında evli kadınların yasak aşkları var, kişi belli bir değere bağlı değilse bulunduğu sınıfa göre davranması olağan. Anna Karenina ise evlilik dışı ilişkisinin arkasında durmuş, sınıfının ikiyüzlü özelliğinden ayırmıştır kendini. Tüm yaşantısından vazgeçer, Anna Karenina. Fakat romanın sonunda oğlunun hasretine dayanamaz. Geri döndüğünde kimse onunla iletişim kurmayı istememesi, bu aşağılık hâli kaldıramadığından intihar eder. 
        Aşk-ı Memnu: Bihter Ziyagil çocukluk ve aile yaşantısını inceleyelim. Annesi Firdevs Yöreoğlu hırslı, gözü yükseklerde bir  kadındır. Çok genç yaşta evlilik yapmış ve iki çocuk sahibi olmuştur. Fakat çocuklarına tam kalbiyle bir bağlılık duymayan bir kadındır. Anne sevgisini çocuklarına geçirememiştir. Bir karakterin şekillenmesinde anne sevgisinin yeri çok ayrıdır. Bu sevgisizlikle büyüyen Bihter bu sevgisizliğini güçlü gözükmeye çalışarak bastıran bir karakterdir. Annesine karşı öfke duyduğu için Adnan Bey ile evlenmeyi tercih etmesi, annesine karşı kazandığı bir zafer olarak görmenin yanı sıra bir sevgi arayışı da yattığını düşünüyorum. Tabii bununla beraber alıştığı zengin yaşamı ve konforu devam ettirebilecektir. Bülent yatılı okula, Nihal'de evlenecek yaşa yaklaştığı için çocuklarla da fazla ilgilenmeyeceğini düşünerek kabul eder. Annesi gibi Bihter'in de gözü yükseklerdedir. Belli bir süre sonra aradığı mutluluğu bulamamıştır Bihter. Çünkü ne kendi içine yönelmiş, sorunlarıyla yüzleşmeyi tercih etmemiş. Mutluluğu dış bir etkende aramıştır. Çocukluktan sevgisiz büyüyen Bihter'in, öz saygısı da düşüktür. Bunun izlerini davranışlarından çıkarabilmek mümkün. Behlül'ün aşkıyla kendini çok değerli hisseder. Tutkuyla sevilmek kişide değerli olduğunu düşündürtebilir yanlış veyahut doğruyu umursamaz. O sevilmenin bağımlısıdır. Behlül tarafından sevilmediğini anladığında, evlilik dışı ilişkisinin yükü ağırlığında varolan öz saygısı dibe çökmüştür. Bu sebeple intihar eder. Şunu da not etmek lazım roman 1900 yılında yayınlanmış ve bu dönemde sosyalliğin olamması ve kapalı bir ev ortamında geçmesi de kişilerin dünyalarını küçültmüştür. Hâlid Ziya Uşaklıgil realizmin yanı sıra natüralizm akımının izlerini de bize göstermiştir. Bihter annesinin kızı, Peyker ise babasının kızıdır. Peyker, Bihter ile aynı ortamda yetişmişse de hırslı ve ihtiraslı bir yolu tercih etmemiştir. Yazar burada yaşadıkların her ne olursa olsun farklı bir seçimin de olabileceğini göstermiştir.
        Toparlayacak olursak Madam Bovary, Anna Karenina, Bihter Ziyagil karakterleri her şeyiyle gerçek karakterlerdir. Romantizm akımının idealist iyiler hatasız, kötülerin iyi hiçbir yanının olmaması gibi kurgudan uzaktır. Kimilerince iyi, kimilerince kötüdür bu karakterler. Sizin iyi ve kötü tanımınız nedir? 

Ahu Mah. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayat üzerine

       Hayat, doğduğumuz andan ölüme kadar süren sürecin ismi. Sayılı, sonu olan sahip olduğumuz bir değer. Çoğu kez anlamadan geçirilmiş yahut tüketilmiş olan şey. Hayatın ne olduğu üzerine bir şeyler söylemek için gencim. Ömrüm varsa daha hâlâ çok uzun yolum var. İnsanın ülkesi çocukluğudur. Dünyayı ilk tanıdığı evre. Hayatın sorumluluklarıyla tanışmamıştır bu süreçte. Eğlenceli ve toz pembe bir dünyadır. Kimisi için asla çocuk olamadığı bir evredir çocukluk. Her şeyin özgün bir anlamı vardır. Dolabın içi gizemli bir diyar, masanın altı başka bir evrendir. Annesi ve babası yanındadır. Anne ve baba insanın çocukluğudur. Dünyaya güvenebileceğin bir yerdir. Kimisi için bu evre hiç olmamıştır. Annesi babası sarmalamamıştır onu. O içinde bu öfkeyle büyüyecektir. Sevgiyle büyüyen ise herkesten sevgi göreceğine inanarak. Elbette yaşam hayalkırıklıklarıyla onları karşılayacaktır. Kurallar ile büyümüştür. Kimseyi üzme, şiddet uygulama, erdemli ol...Peki dış dünya? Ergenlik...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...