Ana içeriğe atla

Öykü: Bay Z Bölüm I


          

            Sabah uyandı,  her zaman olduğu gibi güne perdelerini sıyırarak başlar fakat gökyüzüne bakmayı esgeçerdi. Bugün de diğer günler gibiydi gökyüzüne bakmadan penceresini açtı. Yüzünü yıkadıktan sonra hibisküs çayını demledi. Evet hibisküs çayının özel bir yeri vardı çocukluğundan bu yana hayatında devam ettirdiği tek şey, annesinden öğrendiği bu alışkanlıktı.  Kahvaltısını ayaküstü yaptı. Evinin duvarları lacivert, güneş girse dahi içeri daima karanlık hissi verirdi bu daire. Evin her tarafı kaloriferle çevrili olmasına karşın, holde kömür sobası da vardı. Kiracı olduğundan bu sobayı kaldırma işiyle uğraşmak istememişti. Salonunda köşede bir koltuk ve ortada yuvarlak ahşap masa bulunuyordu. Kendi odasında da yatağı ve giysi dolabı. Evde şahsına ait bulabileceğiniz belki de hiçbir şey yoktu. Kendini tanımlayabileceği hiçbir şey. Her şey düz, sadece ihtiyaç duyulduğu için burada varlığını sürdüren eşyalardı. En ufak bir yaşam belirtisi verecek bir dağınıklık  yoktu. Bay Z aynalara bakmazdı, kaç yaşındaydı, yüzü nasıldı bilmezdi.  
Dışarı çıktı hava çok nemli ve boğuktu. Büyük ihtimâlle yağmur yağacaktı. Günlük rutinine devam etti Bay Z, her zaman olduğu gibi metroyla iş yerine ulaştı. İşe girer girmez göz teması kurmadan selamlaşırdı. Bay Z, göz teması kurmayı da hiç sevmezdi, neden sevmediğini ise hiç düşünmezdi. Donuk ve ifadesiz bir çehresi vardı. Yüzünde yaşanmışlığa dair en ufak bir ipucu dahi görebilmek mi? Pek mümkün değildi. Hayat hikâyesi neydi? Bayan Ş içeri girdi ve dosyaları teslim etti. Bay Z yine aynı ifadesiz çehresiyle teşekkür etti. Mesaisi bittikten sonra dönmek üzere yola çıktı. Fakat hayatının akışı bu andan itibaren değişecekti. 
Evine gidebileceği tek vasıta metroydu. Aniden açıklanan verilere göre şehirde ani bir kesintinin meydana geldiğini ve şuan seferde olan otobüsler dışında başka hiçbir seferin düzenlenmeyeceği haberini aldı. Bay Z kendinden gizlemek istese de yıllardır nefes almak dışında bir yaşam belirtisi vermişti, paniğe kapılarak. Garipsiyordu bu durumu, bu durumdan kurtulmak için kendine bahaneler arıyordu. Nasıl olsa evde beni bekleyen, merak edecek kimsem yok düşüncesiyle yürümeye devam etti.  
Uzun zamandır hiç yürümediği için evine nasıl döneceğini bilmiyordu. Tüm otobüs seferleri durmuştu. Şehrin sokaklarında kaybolacak korkusuyla eve gideceği bir yol aramaya başladı ama bu yol onu evine götürmeyecekti. Ev nedir? Sadece penceresi ve çatısı olan bir mekân mı? Yoksa içindekilerle eşyası ve ferdiyle bütünleşen bir yapı mı? Nedir? 
Sola döndü, bir sokağa saptı parlak ışıklı bir caddeydi. Bir yandan araba gürültüleri diğer yandan kafelerden gelen techno müzik sesleri. Yoğun ışık gözlerini kamaştırıyordu. Diğer yandan insanlar bu gürültü içinde gülüşüp sohbet ediyordu. Birkaç kişiye evine gidebilme umuduyla yol tarifi sordu ancak kimse Bay Z’yi görmedi. Yoksa görünmez mi olmuştu. Zaten hayatı boyunca görünmez idi Bay Z. Nasıl olsa yolumu bulurum düşüncesiyle ara sokaklardan birine saptı ve ilerlemeye devam etti. Gündüz çok boğuk olan hava artık yavaştan serinlemeye başlamıştı ve birazdan yağmur çisildemeye başlayacaktı. Şemsiyesini yanına almamıştı ve bu duruma oldukça canı sıkılmıştı Bay Z’nin. Telefonunun da tam şarjı biteceği tutmuştu aksilikler bir başladı mı gerisi çorap söküğü gibi gelir böyle vakitlerde. Tabii biz bu aksilik dediğimiz olayların ne ile sonuçlanacağını bilmiyoruz. Saat 9 olmuştu. Hayatında dokuzun hiç yeri yoktu ve Bay Z hayatının dokuza denk geldiği saatlerinde yaptığı hiçbir fiili hatırlamamaktaydı. Sabahları dokuzda evden çıkar ve 10’da işte olur, akşam ise yemek yerdi ve bu süre zarfında hiç saate bakmazdı.  Sokaklar arasında yürürken, tenha bir sokağa saptı. Neresi olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Arnavut kaldırımlı taş sokakta, yağmur olanca hıncıyla yağmaya başladı. Sanki bir öfke vardı yağışında. Bir apartman kapısı aradı; yağmurdan kaçabilmek için. Başına gelen her şeyden kaçtığı gibi. Trençkotunu başına örttü, çantasındaki kağıtlar ıslanmıştı. Öyle bir yağmurdu ki, karşıyı görebilmek neredeyse imkânsızdı. Muson yağmuru mübarek. Yarım saate yakın bir süre apartmanın kapısının önünde bekledi. Yağmur hafiflemeye başlayınca tekrar yoluna devam etmek üzere çıktı. Sokakta çıt çıkmıyordu, kendisinden başka kimse geçmiyordu yoldan. Artık sıcak koltuğuna oturabilmenin özlemini hissediyordu içinde. Özlem.. İçinde tüm bu oluşanlara bir türlü anlam veremiyordu. Saat 6’dan beri yürümekteydi ve artık yürümeye dermanı kalmamıştı. Kaldırımda oturdu, karnı da bir hâyli açtı. Kaldırımda oturduğu yerin tam karşısında perdesi kapanmamış bir ev gördü. Sanırım misafirler gelmişti, oldukça kalabalık bir aile sofrasıydı bu. Sokaktaki apartmanlar içerisinde tek perdesi açık evdi, muhtemelen misafir telaşesi içinde unutulmuştu perde. Muhabbet koyuydu, uzun zamandır birbirlerini görmemiş olduklarını düşündü yoksa hep mi böyleydi. Yemekler bitince sofra kaldırıldı ve bu esnada izim Bay Z’yi fark eden aile üyeleri perdeyi kapattı. Bir yabancı tarafından izlenmek rahatsız etmişti. Bay Z ise yıllardır yaşadığı rutininin dışına çıkmanın verdiği korku, özlem ile karışık bir takım duygular içindeydi.  Bu gece mantığı onu terketmiş duygulara bırakmıştı yerini. O  kadar uzun zamandır bir şeyler hissetmiyordu ki beyninin limbik sistemi çöktüğünü düşündürtüyordu karşısındakine. Yorgunluk gece gibi üstüne çökmeye başladı.  Binalar 1890'lı yıllardan kalma duruyordu. Üniversite yıllarında Sanat Tarihi'nden seçmeli ders aldığı için biraz mimari bilgisi vardı. Nerede olduğunu bilmediği bir sokakta, tek başına aç ve susuz oturuyordu. Tam karşıda bir kedi apartmanın kapısının kırık camından içeri girdi. Yağmur da sanki artık yorulmuştu da çiselemeye başlamıştı. Hava serindi ancak soğuk değildi ve tam bu esnada karşı apartmandan bir adam çıktı. Siyah pardösülü, siyah fötr şapkalı bir adam. Pardösüsünün yakasını yukarı kaldırmıştı. Bu yüzden yüzü seçilmiyordu. Sigarasını yaktı, tütünün kokusu epey sertti. Sağa doğru yürüyerek uzaklaşıyordu. Bizim Bay Z, artık bu ambiyanstan kurtulmak istediğinden adamı takibe başladı. Saat 10'du ve akşam bu saatte bu adam nereye gidiyordu. Merak dürtüsü adımlarını hızlandırmıştı, adamın yüzünü görme merakı arttı. Bay Z; adamın hızlı adımlarına yetişemiyordu. Aralarında epey mesafe vardı ancak Bay Z uzaktan da olsa görebiliyordu. Kafasında sorular oluşmaya başlıyordu, soğuk yüzüne çarparken. Bu esrarengiz adam kimdi belki de kendisi abartıyordu. Hayır hayır bu sırrı çözmeliydi. O kimdi ve neden böyle giyinmişti. Sıkıntıdan abartıyorum deyip duraksadı bir an. Esrarengiz adam hızlanarak devam etti. Merak dürtüsüne daha fazla direnemeyen Bay Z, nefesi kesilene dek yürüyordu. Neticede bugün diğer yaşadığı günlerden farklıydı. Boş caddeye çıktılar. Tek araba dahi geçmiyordu. Sokak lambaları dışında hiçbir ışık yoktu bu caddede. Artık Esrarengiz Adamı seçmek zorlaşmıştı. Fark edilmemek için sokağın sonundaki kamyonun arkasına saklandı. Karşıya geçen Esrarengiz Adam, Mercedes Benz 540K model siyah bir arabaya bindi. 2020'de bu model arabanın ne işi vardı. Akabinde bir taksi gelmekteydi. Siyah arabayı takip edecek miydi? Yoksa burada durmayı mı tercih edecekti Bay Z? Adım attıktan sonra..


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayat üzerine

       Hayat, doğduğumuz andan ölüme kadar süren sürecin ismi. Sayılı, sonu olan sahip olduğumuz bir değer. Çoğu kez anlamadan geçirilmiş yahut tüketilmiş olan şey. Hayatın ne olduğu üzerine bir şeyler söylemek için gencim. Ömrüm varsa daha hâlâ çok uzun yolum var. İnsanın ülkesi çocukluğudur. Dünyayı ilk tanıdığı evre. Hayatın sorumluluklarıyla tanışmamıştır bu süreçte. Eğlenceli ve toz pembe bir dünyadır. Kimisi için asla çocuk olamadığı bir evredir çocukluk. Her şeyin özgün bir anlamı vardır. Dolabın içi gizemli bir diyar, masanın altı başka bir evrendir. Annesi ve babası yanındadır. Anne ve baba insanın çocukluğudur. Dünyaya güvenebileceğin bir yerdir. Kimisi için bu evre hiç olmamıştır. Annesi babası sarmalamamıştır onu. O içinde bu öfkeyle büyüyecektir. Sevgiyle büyüyen ise herkesten sevgi göreceğine inanarak. Elbette yaşam hayalkırıklıklarıyla onları karşılayacaktır. Kurallar ile büyümüştür. Kimseyi üzme, şiddet uygulama, erdemli ol...Peki dış dünya? Ergenlik...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...