Ana içeriğe atla

Evrensel Yazarlar Serisi: Dostoyevski'nin Edebî Şahsiyeti

                     Sınırları Rusya'nın dışına taşmış yazarlardan birisi olan Dostoyevski. Onu Dostoyevski yapan detaylar nedir? Evrensel yazar olması nedendir?  Dostoyevski'nin edebî şahsiyetine değinmeden önce kısaca yaşamına değinelim.  
                       Fyodor Dostoyevski, 11 Kadım 1821 tarihinde Çarlık Rusyası'nda dünyaya gelmiştir. Sağlıklı bir çocukluk süreci geçirmediği bilinir. Babası askerî bir doktor olan Fyodor; sevgisiz, asker olması sebebiyle çok disiplinli, sarhoş ve agresif bir adamın oğluydu. Beş kardeştiler. Annesi bir tüccarın kızıdır ve aile içinde oldukça mutsuz, pasif bir kadındır.  Hayatının ilk yılları hayal kırıklığı içinde başlar. Babasının çocuklarının eğitimi üzerinde çalışmıştır. Dönemin revaçta olan dili Fransızca öğrenimlerini sağlamıştır. Bununla beraber Latince dersleri de almışlardır.  Evde şiir ve romanlar okunduğu da bilinir.  Kırılgan ve hassas bir yapısı olan Dostoyevski, mühendislik okuluna verilir. Bir mühendis ve asker olmayı Dostoyevski hiç istememektedir. Bu süreçte 18 yaşındayken Dostoyevski ilk kaybını yaşar. Babasının ölümü ile sarsılır. Hayatı boyunca ondan nefret ettiği için onun ölmesini zihninde arzuladığından ötürü öldüğünü düşünür ve bu suçluluk duygusu onun depresyon sürecini başlatır. Ardından annesini kaybeder. Hiç okumak istemediği aşırı disiplinli mühendislik okulu, yaşamındaki kayıplar, epilepsi hastalığı ve depresyon eklenince Dostoyevski yazması kolay fakat yaşaması zor günlerin içerisine girdi. Yazar olmayı arzulayan Dostoyevski hayalinin peşinden gitti. 25 yaşında "İNSANCIKLAR" adlı ilk romanını kaleme aldı. Ardından ÖTEKİ, EV SAHİBESİ, BEYAZ GECELER romanları yayımlandı. 
Döneminde Çarlık yönetimine karşı olması sebebiyle hücreye kapatılır fakat 4 aylık süreçte neden burada olduğunu bilmeden hücrede kalır ardından Sibirya sürgün yılları başlar. Asker olmayı hiç istemeyen Dostoyevski 6 yıl askerlik yapar, ayrıca 4 yıl kürek mahkumudur. Bu süreçlerde de St.Petersburg ve Moskova'ya girişi de yasaklanmıştır. Sibirya coğrafya itibarı ile, oldukça zor yaşam koşulları içinde, yıl içerisinde -40'a kadar inen soğuk bir coğrafyadır. Bu coğrafyayı Rusya sürgünlerini bir nebze olsun anlayabilmek adına ayrıca tanımaları gerektiğini düşünüyorum.
Ceza görevinde subaylığa kadar yükselir ve istemediği bir evlilik yapar. İlk eşini kaybeder. Hayatta en çok sevdiği fiilerden de uzak kalmıştır Dostoyevski. Yıllar sonrasında tekrar bir evlilik yapar ve çocuğunu kaybeder. Ölümden dönmüş, yıllarca Sibirya gibi bir coğrafyada sürgün yaşamı yaşamış, kendisini hastalıklı bulan bir kadınla acıdığı için evlenmiş, askerlikten nefret ederken, asker olarak yaşar bu dönemlerini.
10 yıllık sürgün yaşantısından sonra bir yıl boyunca Fransa, İngiltere ve İtalya gezileri yapar.  Burada yüklü miktarda kumar borçları birikir.  Kumar borçları birikince Rusya'ya geri döner. Bu yıllarda ağabeyini kaybeder. Üzüntü ve kumar borçlarının sıkıntısı sebebiyle yeniden depresyona girer. En önemli eserlerini sürgün yıllarından sonraki yıllarda kaleme almıştır. KUMARBAZ, SUÇ VE CEZA, BUDALA, CİNLER, DELİKANLI ve KARAMAZOV KARDEŞLER.  Yaşarken istediği ünü yakalayamayan Dostoyevski ölmeden bir yıl önce yaptığı konuşmada istediği ünü yakalamayı başarmıştır.
             EDEBİ ŞAHSİYETİ: Bir yazarın yaşantısına bakmadan eserlerini anlayabilmek mümkün değildir. Dostoyevski 60 yıllık yaşantısına derin acılar,hastalıklar, sevinçler sığdırabilmiştir. Onun bu yaşadıkları güçlü kalemi ile birleşince onu evrensel bir yazara dönüştürmesi kaçınılmazdır. Benim fikrime göre toplumda yaptığı tespitler neticesinde Dostoyevski gerçek bir sosyologtur aynı zamanda. Romanlarında babasını, kendisini ve annesini sıkça kullandığını görebiliriz. 
Dostoyevski'nin yazın dünyasına kattığı özelliklerden bir diğeri de bütün karakterleri eşit derece önem vermesi hepsini iplikler ile birbirlerine dokumuştur gibidir. Romanın ana kahramanı olsa da, yan karakterlerinde bir o kadar güçlü olduğunu düşünüyorum. Olayların tek bir kişide yoğunlaşmaması eserlerini güçlü bir hale getirmiştir. Eserlerinde yaşamı sorgulaması, gerçekçi bir bakış açısını kullanması, varoluşçu felsefeyi işlemesi sebebiyle diğer yazarlardan ayrıldığını düşünüyorum. Sosyolog yanının yanı sıra günümüzde psikolojik tespitleri hiçbir yazarda bulamayacağımız ölçüde, derin nitelikte analizler yapmıştır. İnsan derinliklerine inip, insanın karanlık yönünü tanıyabilmiş ve karakterlerinde bunu bizlere yansıtabilmiştir.  Yazdığı eserlerin çoğunun kült eserler olması insanı tanıyabilmiş olmasıdır.   
             DERGİCİLİK HAYATI: 1859 yılında ağabeyi ile beraber dergicilik yaşantısına döner. ZAMAN ve DÖNEM adlı iki dergi çıkarırlar. Artık muhalif bir çizgiden çıkan Dostoyevski, Slavcı düşüncede dergi hayatına devam eder. Dergiler sayesinde maddi durumu biraz daha iyileşmiştir. 

Yorumlar

  1. Yanıtlar
    1. Gerçekten öyle eserleri daha farklı bir gözle okunuyor.

      Sil
  2. "Suç ve Ceza"da kalemine hayran kalmıştım. Olay örgüsünü nasıl plânlı kurmuş! İnsanı iyi gözlemlediği belli. Zaten sanatçıların gözlem yeteneğinin güçlü olması gerekiyor.
    Öte yandan; hangi yazarın ve şairin hayat hikâyesini okusam, trajediyle karşılaşıyorum. Sanatçılara ilham veren, hisleri ve tecrübeleridir. Acılardan, hasretlerden, sevinçlerden ve umutlardan beslenirler. Her cümlenin, hatta her kelimenin bile bir hikâyesi vardır. Yaşanmışlıklar insanın ufkunu açar, üretkenliğini artırır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayat üzerine

       Hayat, doğduğumuz andan ölüme kadar süren sürecin ismi. Sayılı, sonu olan sahip olduğumuz bir değer. Çoğu kez anlamadan geçirilmiş yahut tüketilmiş olan şey. Hayatın ne olduğu üzerine bir şeyler söylemek için gencim. Ömrüm varsa daha hâlâ çok uzun yolum var. İnsanın ülkesi çocukluğudur. Dünyayı ilk tanıdığı evre. Hayatın sorumluluklarıyla tanışmamıştır bu süreçte. Eğlenceli ve toz pembe bir dünyadır. Kimisi için asla çocuk olamadığı bir evredir çocukluk. Her şeyin özgün bir anlamı vardır. Dolabın içi gizemli bir diyar, masanın altı başka bir evrendir. Annesi ve babası yanındadır. Anne ve baba insanın çocukluğudur. Dünyaya güvenebileceğin bir yerdir. Kimisi için bu evre hiç olmamıştır. Annesi babası sarmalamamıştır onu. O içinde bu öfkeyle büyüyecektir. Sevgiyle büyüyen ise herkesten sevgi göreceğine inanarak. Elbette yaşam hayalkırıklıklarıyla onları karşılayacaktır. Kurallar ile büyümüştür. Kimseyi üzme, şiddet uygulama, erdemli ol...Peki dış dünya? Ergenlik...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...