Ana içeriğe atla

Öykü: Sahildeki Yabancı (Bölüm 1)

           Masadaki tüm kağıtları öfkeyle yere attı. Patronuna veremediği tepkiyi, kendi odasına giderek veriyordu. Beklediği terfiyi alamamıştı. Çok çalışıyor, çaba sarf ediyordu fakat tüm bunlara rağmen kademesini yükseltemiyordu. Pasif agresif hâli, aslında en çok kendisini yoruyordu. Vermek istediği tüm tepkiler içinde biriktikçe büyüyordu. Saat 18:00 olmuştu, işten çıktı. Metroya bindi, İstanbul trafiğinden ötürü araba kullanmıyordu. Herkesin suratı asık, kimisinin kulaklarında kulaklık var; hayallerinde var oluyor. Kimisi telefona bakıyor. Kimi de metrodaki ekrana bakıyordu. Herkes, o ortamın dışında var oluyordu. Herkes orada ama orada değil. Parfüm ve ter kokuları birbirine karışmış, bildiğiniz iş çıkışı saati. Metrodan indi, yürüyen merdivenlerden yukarı çıktı. İtiş kakış merdiven sırası bildiğiniz gibi. Çıktıktan sonra, evinin yakınlarındaki sahile gitti. Kaşları çatık, ağzını sımsıkı büzmüş. Sessiz çehresinin içinde uğultulu sesler. Ceketini cıkarıp, kravatını gevşetti. Denize bakmak, onu teskin etmede pek yetersizdi. Önünden geçen insanları görmüyordu. Yanına elbiseleri kirli bir adam oturdu. Saçı sakalı çehresini örtmüş, kafasında geniş örgülü beresi var, sökülmüş kenarları. Aklar düşmüş saçlarına. 

- Yabancı, derdin nedir? Gözünü bir tarafa dikmiş bakıyorsun.

+Sen de kimsin!? 

-Berduş. Berduşum ben. Kayıkları tamir ediyorum. Patronunla mı derdin yoksa gönül meselesi mi anlat bakalım? Senin yaşında adamın başka bir derdimi var yoksa?

+ Sen ne anlarsın berduş.. Neyse terfi alamadım. O kadar verdiğim emeklere rağmen. Hayat çok kötü. Ben daha iyi yaşayabilmek adına bunca yıl okudum. Hayat haksızlıklarla dolu. Canım sıkılıyor bu yüzden. Bu arada adım Çetin.

 + Yabancı diyeceğim sana, bu ismi sana veriyorum. Ne kadar şikâyetçisin! Gerçi insan böyledir, haksızlığa uğradığını düşündüğü vakit, hatırlar hak kavramını. Her şey elde edene kadar. 

- Ne diyorsun sen, beni tanımıyorsun bile!

+İnsanların çoğunu çehresinden tanırım. Çok insan tanıdım ben, hepsi birbirine benzer. İyi yaşamak diyorsun. İyi yaşam nedir yabancı? Ne istiyorsun?

- Ülkeleri gezmek, düşünmeden istediği alabilmek. İstediğim arabayı almak. İnsanca yaşamak!

+ Ne kadar toysun daha. Tüketmek üzerine kurulu hayatı, yaşamak mı sanıyorsun? (Acı bir tebessüm) Çocuk gibi düşünüyorsun. Bir kez olsun şu denizi gördün mü? Gördün mü gökyüzünü? Dinledin mi ağaçların hışırtısını? 

- Kahkaha atar. Deli misin berduş, yıllardır görüyorum. Bu nasıl bir soru? Hem sen kimsin, ne biliyorsun?

+Hayır, görmüyorsun, bakıyorsun. Görmek başka bir şey, bakmak başka. Kendine yabancı olduğun gibi, bir yabancı olarak yaşamaya devam etmek istiyorsun anlaşılan. Deniz, kendisidir daima. İçinde binlerce yaşam var. Kuş, kuş olabilmektedir sırrı. Kendisi dışındakinin derdinde değildir. Özgürlüğü temsil ettiğini düşünürler ama hayır. Kuşun görevidir uçmak. Sadece insan, sabırsızdır. Hep iyiye lâyık görür kendini, hep o ihanete uğramıştır, hep o haksızlığa uğramıştır. Sormaz kendine hiç, neden sorsun kendine yabancı olan bir insan. Ucu kendine değmeyen her konuya kör kesilir. Oysa irade gibi, akıl gibi cevherlere sahiptir. Yeryüzünde her canlı haddini bilir. İnsan dışında. 

(Yabancı sustu, kısa bir aradan sonra) 

-Sen nereden biliyorsun bunları? Açıkçası ilk başta biraz çekindim senden. Şaşırtıcı derecede diksiyonun çok düzgün. 

+Benden değil, giysimden çekiniyorsun. Öyledir, ön yargılar, iyi bilirim. Bizim de bir hikâyemiz var Yabancı. Bizim de. Hadi bu kadar yeter, ben gidiyorum.

Yabancı, zihninden bu konuşmayı atamıyordu. Bir hafta boyunca, o sahile gitti ve Berduş'u aradı. Fakat yoktu. Belki bir gün rastlaşacaklardı kim bilir. Onun hikâyesini merak ediyordu. Artık, bir hafta önceki sahilde oturan o adam, kendisi değildi. Artık zihni soru soruyordu, cevaplarını arayacağı. Soru sormaya bir kez başlandı mı, artık dünkü kişi değildir..



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayat üzerine

       Hayat, doğduğumuz andan ölüme kadar süren sürecin ismi. Sayılı, sonu olan sahip olduğumuz bir değer. Çoğu kez anlamadan geçirilmiş yahut tüketilmiş olan şey. Hayatın ne olduğu üzerine bir şeyler söylemek için gencim. Ömrüm varsa daha hâlâ çok uzun yolum var. İnsanın ülkesi çocukluğudur. Dünyayı ilk tanıdığı evre. Hayatın sorumluluklarıyla tanışmamıştır bu süreçte. Eğlenceli ve toz pembe bir dünyadır. Kimisi için asla çocuk olamadığı bir evredir çocukluk. Her şeyin özgün bir anlamı vardır. Dolabın içi gizemli bir diyar, masanın altı başka bir evrendir. Annesi ve babası yanındadır. Anne ve baba insanın çocukluğudur. Dünyaya güvenebileceğin bir yerdir. Kimisi için bu evre hiç olmamıştır. Annesi babası sarmalamamıştır onu. O içinde bu öfkeyle büyüyecektir. Sevgiyle büyüyen ise herkesten sevgi göreceğine inanarak. Elbette yaşam hayalkırıklıklarıyla onları karşılayacaktır. Kurallar ile büyümüştür. Kimseyi üzme, şiddet uygulama, erdemli ol...Peki dış dünya? Ergenlik...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...