Kitapçı Adam: " Tekin, sana İstanbul'u tanıtacağım. Şehri tanımaya başladıkça, tanıyacaksın kendini, tanıdıkça kendini, şehri tanıyacaksın."
Böyle başladı yolculuğu Berduş'un.
Berduş: "Kumarbazları tanıdım, sokakta yatan insanları, mendil satan çocukları, şehrin görmek istemediği herkesi tanıdım. Şehrin kirini isini gördüm. Konuştum onlarla. Çehrem, tanınacak hâlde değildi, sakallarım ve saçlarım örtmüştü yüzümü. Kimse tanımıyordu artık beni. Unutulmuştum. Varlıklarından haberimin olmadığı insanları tanıdım. Dünya küçük, dünya kocaman bir yer ayrı zamanda.Yirmi iki yılım okulda geçmişti. Ancak son kırk yaşından, elli yaşıma kadar gördüklerimin sonunda hiçbir şey bilmediğimi öğrendim. Bir sürü teori, bir sürü bilgi. Hiçbiriyle temas edemediğim tonlarca kitabî cümle. Kim olduğumu bilemeden geçirdiğim kırk sene. Ben o kırk yaşından sonra doğdum. Dostoyevski, neden büyük yazardır bilir misin?"
Yabancı: Neden?
Berduş: "Sosyolojide, psikolojide de onu okuturlar. Ruhbilim ve toplumbilimcilerin binlerce çalışma sonucunda öğrendiklerini, Dostoyevski kaleme almıştır çoktan. Çünkü hayatın içindedir. Konforun içinde bunu öğrenemezsin. Ezberlersin. Temas etmedikçe, yaşamadıkça, öğrenemez insan soyu. İnsan hissetmeden öğrenemez. Yaşanmışlığın öğreticiliği, hepsinden.üstündür. Otuz yıl geçti üstünden. Yolculuğum, son nefesime kadar sürecek. Hayatımdan aynayı çıkardığım için, nasıl göründüğümü de bilmiyorum. Kibrinle tanışmak, onu yenebilmek demektir. Herkes kendini tanıdığını zanneder, ancak kendinle gerçekten tanış olmak, insanın yıllarını alır. İşte o saatten sonra evlât, artık bambaşka bir kapı açılır sana."
Yabancı: "Söylesene nasıl bir şey, sokaklarda kalmak.. nasıl bir his?
Berduş: (Acı bir şekilde gülümseyerek) " İnsanlar, gözlerini çevirirler. Bakmak istemezler. Bizler vicdan rahatlatıcılarıyız bir yerde. Sağ olsunlar, arada yardım ediyorlar. Nankörlük etmiyorum ancak kendilerinin iyi bir insan olduklarına inanabilmeleri için bizlerin var olması gerekiyor. Yardım etmenin sonunda gelen, öz saygıyı arşa çıkartan. Yücelik hissi. Kendileri için yaparlar iyiliği. İyiliğin neden yaptığını bilmek de, elzemdir. Onun dışında bize bakmak istemezler. Bizler, toplumun aynasıyız. Kendilerini görmemek için bakmıyorlar. Bakarlarsa, sadece üç aylığına gidebildikleri ve yılın diğer aylarında boş olan evlerinin ne denli gereksiz olduklarıyla yüzleşirler. Yeterinden, daha fazlasını isterler. Daha fazlasını istemekse, zavallılıktır. Bu durumda asla kendilerini sorgulamazlar, üst kişilere suç atıp, rahatlarlar. Ama asıl sorunu görmezler. Ben de, görmedim vakti zamanında. Barınma, temel ihtiyaçtır. Bundan neden yoksun insanlar var diye sormak akıllarına gelmez. Soru sormak istemezler çünkü cevaplar acı vericidir."
Yabancı: "Peki, seni hiç rahatsız eden oldu mu?"
Berduş: " Kaybedecek bir şeyim yok ki. Benimle kimsenin işi olmadı, ben hep onları izledim."
Yabancı: "Bana neden güvendin de hikâyeni anlattın?"
Berduş: "Çünkü evlât, seni gördüğümde bana çok tanıdık geldin. Bir baba olsaydım, ne çok isterdim çocuğuma bunu anlatabilmeyi. Olmadı. Gözlerinde o samimiyeti görünce evlât, sabrettim ve yanılmadım. Samimi olmasan beni üç ay boyunca aramazdın. Merak bir güdüdür, ancak istikrarla bir şeyin üstüne gitmek samimiyettir. O ifadeyi tanıyorum. Benden bu kadar, artık yol senin."
Yabancı: " Seni yine burada bulabilecek miyim Tekin B.. pardon Berduş. Şimdi, bana sözün nedir..?"
Berduş: " Her şeyin bir zamanı var, sorularını kendine soracaksın artık. Yalnız unutma sana verilen her gün, büyük zenginlik. Değiştirebilmen için kendi. Gelişebilmen için. Dönüp arkana baktığında, ömrünü tükettin mi yoksa yaşadın mı sorusunu sor. Ömür tüketiminin geri dönüşü yoktur. Yaşamak ciddi bir iştir, çok ciddi. Bunu sakın ama sakın unutma evlat!"
Hayat yollarını ne zaman bir araya getirirdi, bilinmez. Yabancı, ne yapacak? Berduş, şuan ne yapıyor? Hayat, onlara neler sunacak?
Yorumlar
Yorum Gönder