Ana içeriğe atla

Sanatın Serüveni: Antik Sanat

          


             Bir önceki yazımda sanatın doğuşundan bahsetmiştim. Sanatın dünyayı anlamlandırma ve açıklamaya çalıştığımız bir alan olarak ortaya çıktı. Özellikle resim, heykel gibi sanat türleri insanın inanma güdüsünün bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. 

Antik Mısır ve Yunan olarak inceleyeceğim. İnsanlar yerleşik hayata geçti, topluluklar kurdu. Kültür oluşmaya başladı. Yerleşik hayata geçen insan, toplumsal kurallar ile, mitolojiyle dünyasını anlamlandırmaya çalıştı. Sanat gelişmeye devam etti. Antik Çağ'a ait eserlerin kusursuza yakın olması; teknolojinin gelişik olmamasına rağmen nasıl olabilir? Antik Çağ insanı ile günümüz modern insanı aynı kaygılarla mı sanat üretiyordu? Bu sorunun cevaplarını yazımda yanıtlamaya çalışacağım. 

ANTİK MISIR

Antik Doğu denilince aklımıza ilk olarak Mısır gelecektir. Piramitleri, sfenksleri, duvar çizimleriyle insanı kendisine hayran bırakıyor. İnsanlık tarihi açısından su çok önemlidir. Medeniyetler yaşamlarını suların çevresine kurmuşlardır. Bu açıdan Nil Nehri, tarımda, yaşamda ve inançta Mısır inancının tümü gelir. Antik Mısır inancı, içinde yaşadığı dünya ve ölümden sonraki yaşam ekseni üzerine kuruluydu. İlk çağ uygarlıklarında gelişmişliğin önemli verilerinden biri ölümden sonraki yaşamdır. Antik Mısırlıları anlamak için onların ölümden sonraki yaşamı nasıl anlamlandırdığına kısaca değineceğim. Ölüm, bildikleri yaşamdan bir başka yaşama geçiş anlamını taşıyordu. Güneş Tanrısı Ra, yeniden dirilen Tanrı Osiris gibi nasıl varlar ise, ölüm de bir son değildi. Gökyüzündeki gezegenlerin, yıldızların geçmişte ölen insanlar olduğunu düşünüyorlardı. Mısırlılar ruh ve bedeni ayrı birer kavram olarak görmekteydiler. Ölümsüz olabilmek demek bedenin iyi korunmasına bağlıydı. Bu sebeple mumyalama yöntemini keşfettiler. 



 

Mısır mezarlıklarının içinde bulunan bu görseller, ölümden sonraki yaşamda ruha kılavuz olması için çizilmiş. Amaç, yaşamın zenginliklerini ölüye ulaştırmak. Resimlerde perspektif, açı gibi düzenlemeler yoktur. 


 Ebu Simbel tapınağı, II.Ramses tarafından yaptırılmıştır. Firavunlar, Güneş Tanrısı Ra'nın  oğulları olduklarına inanıyorlardı. Bu sebeple firavunlar kendilerini tanrı olarak görüyorlardı. Firavunlar, Mısır'daki tüm topraklara sahipti, Yasalar çıkarır, vergi toplar ve ordunun başında bulunurdu. O dönemde, teknolojik imkânların günümüze göre daha kısıtlı olmasına rağmen böyle ürünlerin çıkması inancın nasıl kuvvetli olduğunu gösteriyor. Firavunların her yerde büyük heykelleri ve resimlerinin olması kudretini hatırlatır nitelikteydi.

ANTİK YUNAN

        Antik Yunanlılar, dönemine göre çok gelişmiş bir toplumdu. İnsan yaşamı için kolay ve bereketli topraklar üzerinde olmaları, gelişmiş olmalarında büyük bir etken. Bu sebeple yönetim diğer uygarlıklara göre daha ılımlıydı. Refah düzeyi yüksek olması , düşünsel anlamda gelişimlerini etkilemiştir. Tarihte (bilinen) felsefeyi başlatmış bir uygarlıktır. Bu durum sanat eserleri üretimi sürecini nasıl etkiledi? 

Antik Yunan döneminde sanat üç döneme ayrılmaktadır; Geometrik Dönem, Arkaik Dönem ve Klâsik Dönem. Geometrik Dönemde M.Ö. 1050'li yıllarda seramik Yunan Sanatı'na bir yenilik getirmiştir. İlerleterek insan figürlerinin kuralların varlığına dikkat çekerler. 


Arkaik dönemde Doğu motiflerinin kültüre geçişiyle beraber kanonlar ortadan kalkar. Bu süreçte çanak-çömlek açısından insan motiflerinin yoğunlaştığını görürüz.


Klasik Dönemde ise insan anatomisine ait detaylar belirginleşerek insan heykelleri ortaya çıkar. Geometrik döneminin anıtsal ürünleri imgelere bırakmıştır. Bu dönemde genç erkek, atlet veya kadın heykellerinin hepsi kendi içerisinde dengenin ve ahengin izlerini taşır. Bu kusursuz vücutlar ve ifadesiz çehreler sıradan insanları temsil etmiyordu. İnsan Tanrıları temsil ediyordu. Kusursuzluk, tanrısal bir vasıf olduğu için. 





İnsan, dünyada neden varolduğunu anlamaya çalışmış tarihi başladığından beri. Belki sadece bir iz bırakmışlar daha sonra çizim tekniklerini ilerletmişler ardından gerçeğine yakın heykelleri yaptılar. Sadece iki uygarlıktan bahsettik. Ancak incelemediğim diğer uygarlıklarda da bu tavır değişmiyor. Anlam arayışı. Tanrıları her yerde olacak şekilde yapılar yaptılar, zamanlarını ve emeklerini bu işe verdi birçok insan. Şehrin gözde merkezlerindeki heykeller tanrıları hatırlattı. 
Bir sonraki yazımın konusu Rönesans Dönemi olacak. 


KAYNAKÇA: EGE VE YUNAN TARİHİ- Ord.Prof.Dr. Arif Müfid MANSEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

İnsan Ne Zaman Olgunlaşır?

        T oplum nezdinde sıkça kullanılan bir kavram vardır: Olgunluk. 20'leri bitirip 30'a geçince insanlarca öyle tanımlanırsınız. "40 yaşına gelmiş hâlâ nasıl davranıyor?" dediğimiz nice insanlar vardır. Olgunluğu yaşa ve yaşanmışlıklara atfederiz. Oysa ki durum çok farklıdır. İnsan, 20'lerinde de olgunlaşabilir, 40'larında ergen düzeyde kalabilir. Hatta hayatı boyunca hiç olgunlaşamayabilir de. Nerede büyümeye başlar insan? Zihinsel olgunlaşma insana ne katar? Neleri götürür? Dünyayı yeni deneyimlemeye başladığımız dönemde yani çocukluk döneminde her şey çok saftır. İsteklerimizin gerçekleşeceğini düşünür, olayların perde arkalarını gözlemleyemeyiz. Gençlikte ise sadece "bugün" vardır. O anı güzel geçirmek, eğlenmek, haz almak... Çok kez de duygusal olarak değerlendiririz hayatı. Zorlukları görmeden ve deneyimlere kucak açmadan olgunlaşmak mümkün değildir. Nasıl olgunlaşacağınızın tarifini bulamazsınız kitaplarda. Deneyim ve deneyimleri yorumlama...