Ana içeriğe atla

Sanatın Serüveni: Rönesans

               


Sanatın serüveni serisinde üçüncü bölüm, Rönesans Dönemi. Rönesans Dönemi'nden kısaca söz ettikten sonra Rönesans Dönemi sanatını beş başlık altında inceleyeceğim(Rönesans, Klasikçilik, Sekülerizm, Uluslararası Gotik, İdealizm). Sanatın doğuşunun aslında insanın acılarından, inanma güdüsünden çıktığını diğer yazılarımda bahsetmiştim. İnsanlık, yaşam standartları açısından gelişiyordu. Dünyadaki insan imparatorluğu büyümeye devam ediyordu. Rönesans öncesi sanatta, Hristiyanlığı kabul eden Batı'da sanat, din ekseninde gelişmeye başladı. Toplumlar bir dini kabul ederken genellikle kültürleriyle sentezlerler. Paganist inancın ürünü olan resim, heykel gibi sanat dalları Hristiyanlık diniyle harmanlanarak, kutsal ürünler üretildi.  14. YY'da bu düşünceler değişmeye başladı.

Rönesans; bir diğer adla "Yeniden Doğuş" , Orta Çağ ve Reformasyon dönemi olarak bilinir. İtalya'da doğan bu akım Eski Yunan ve Roma ile sanat, bilim, felsefe, mimarlık açısından yeniden bağ kurulmasıydı. Giorgio Vasari tarafından ilk kez bu tanım yapılmıştır. İki anlamı var; ilki antik klasik metinlerin tekrar keşfi, öğrenimi, sanat ve bilimdeki uygulamalarının tespitidir. İkinci olarak bu entelektüel aktivitelerin sonuçlarının Avrupalılık kültürünü güçlendirmesidir. Bu yüzden Rönesans'tan bahsederken iki farklı fakat anlamlı yoldan söz edilebilir: Klasik öğrenmenin ve bilimin antik metinlerin tekrar keşfiyle yeniden doğması ve genel anlamda bir Avrupalılık kültürünün yeniden üretilmesi.

RÖNESANS

     Hristiyanlığa karşı eleştirilerin oluşmaya başladığı bu dönemde sanat, dünyevî konulara ve insanlara yönelmiştir. Dönemin karakter yapısına eş olarak, yeniden keşif, hırs ve değişim dönemiydi. Hristiyanlığın otoritesi sarsılınca yeni bir arayış kaçınılmaz oldu. Bu toplumsal, dinsel ve politik boyutlarda insan ilişkilerine yönelik sorunların ruhanî yetkililerin referanslarına değil mantık ve deney sonucu elde edilen gözlemlere dayalı olarak yanıtlandığı genel, felsefî akımdı. Rönesans'ın eksenindeki son derece hırslı ve kendisiyle çelişkili proje Klasik ya da Hümanist değerlerin Hristiyanlık'la senteziydi. G. Vasari, Rönesans sanatçılarının Klasik geçmişi aşmış olduklarını, çünkü bu birliği sağlamış olduklarını düşünüyordu. Hümanizm; Rönesans sanatında Klasik konuların, en belirgin olarak da pagan mitolojisinin ve tarihinin tanrıları ve kahramanlarının ortaya çıkışının; aynı şekilde Klasik mimarlığın rasyonel tasarım ilkeleri, simetri ve oranının vurgulanışıyla yeniden doğuşun arkasındaki itici güçtü. Rönesans Dönemi'nde ayrıca hümanizm düşüncesinin temellerinin atılmasından mütevellit insanî duygular resme yansımıştır.


                                        Leonardo Da Vinci- The Last Supper 1498 

ULUSLARARASI GOTİK

      Gotik terimi, G.Vasari tarafından aşağılayıcı bir ifade anlamında kullanmıştır. Roma'yı yıkan Gotların barbar olduğu düşüncesiyle kullanmıştır. 1345-1425 yılları arasında Batı Avrupa'da revaçta olan Gotik sanatının bir türeviydi. Süsleme, motif, renk önemlidir. Rönesans'a paralel olarak gelişen fakat Rönesans'a göre daha "utangaç" olarak nitelenen bir akım. Daha tutucu, muhafazakâr bir düşüncenin hakîm olduğunu söyleyebiliriz. Gotik sanatta figürler ve nesneler genellikle bol süslemeler ile ifade edilmiştir. Kral, Kraliçe,Meryem ve İsa figürleri diğer figürlere nazaran ön plandadır. Din dışı temalarını, idealist bir bakış açısıyla aktarmışlar. Avlanma, kitap okuma gibi soylulara özgü faaliyetleri resime yansıtmışlardır.

                                      Cennet Mahkemesi'nde Yüceltilen İsa- Angelico 1423

KLASİKÇİLİK

     Antik Yunan ve Roma değerleri Avrupa kültür inşâsında önemli bir yer tutmaktadır. Aslına bakacak olursak bu dönemde bir yenilik arzusu hakîm olmasına karşın aslında eskiye ait olanın yeniden gündeme gelmesi söz konusudur. Hristiyanlık eleştiriliyordu, hâliyle yerine oluşan boşluk eski olan bir başka düşünce ile giderilmeye çalışılıyordu. Klasik geçmişin etkisi, sanatın bütün alanlarında etki gösterdi. Edebiyat, mimari, resim ve heykel. Bu dönemde orantı, simetrinin önem arz ettiğini görüyoruz. Bununla beraber rasyonelleşmenin başlamasıyla bilimsellik eserlere yansımıştır. Muntazamlık klasizmin önemli ilkelerinden biridir. Kuralların, sınırların kesinliğiyle ortaya konmak istenen muntazamlık edebiyata da sirayet etmiştir.


                                                      Atina Okulu- Raffaello 1510

SEKÜLERİZM

           Sekülerizm, özel ve kamusal insan ilişkilerini dinsel değerler, gelenekler ve kurumların dışında tartışan genel bir eğilimdir. Rönesans sürecinde dindışı konulardan etkilenen yahut bunları araştıran sanat yapıtlarının sayısı azalmıştır. Sekülerizm, ayrıca Klasik (pagan) mitoloji ve tarihten alınmış konuları, ilke ve kişileri de içermektedir. Rönesans Dönemi sanat yapıtlarında geçmişteki Hristiyanlığı benimsetebilmek, hatırlatabilmek amacıyla oluşturulan ürünlerin yerini laik iktidarın pekişmesi, yeni sanat patronları yaratan zenginliğin artışı ayrıca Klasik imgeleri, temaları ve ilkeleri yeniden gündeme getiren sanat piyasasının istikrarlı bir biçimde büyümesiydi. Seküler eğilim yüzyıl sonra Barok Çağ'da kuvvetlendi. Bu dönemde sanat açısından en gözle görülen değişiklik tuval resminin öneminin artmasıydı. Bu durum kilise süsleme işleri dışında bir rekabet ortamı oluşturuyordu. Tablolar, tuvallerde yer buldukları için evlerde yer buluyordu. 


                                            VIII. Charles'ın Floransa'ya Girişi- 1518

İDEALİZM

           İdealizm, zihin ve ruhu materyalist dünyanın ötesinde görür en genel hâliyle. Örneğin resimde görünüm ve oranı bir sanatçının dünyayı betimleme yöntemini belirlediğinde, sanatçının yapıtları ideal sayılabilir. Rönesans idealizmini biçimlendiren Platon'un, Biçimler Kuramı büyük bir rol oynuyordu. İdea'lar, yahut biçemler, gereklilikleri içerirler ve evrenseldirler. Yeni toplumsal değerlerin, toplumca  benimsetilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Sanatı, düşünce ile yeniden yapılandırmayı hedefler. İdealizm'i daha iyi anlamak için önemli iki sanatçının ideal tanımlarına bakalım. Raffaello ve Da Vinci. Raffaello, resimlerimde görkemli çizgilerden ziyade yumuşak, zarafet, berraklığı yansıtmaktır. Da Vinci'nin İdealizm tanımı ise çok farklıdır. İnsani olanda Tanrısal'ı aramaya odaklanır. Güzellik, kibar yüz hatları, öznenin çevre ile ahengi ve duyguyu ön plâna atması Da Vinci İdealizmi'nin ana hatlarını belirler. 


                                           Kayalıklar Meryemi- Leonardo Da Vinci 1493

                                             


                                                Meryem ve Çocuk İsa-Raffaello 1510


Rönesans Dönemi'ni ön plana çıkmış akımlarıyla beraber anlatmaya çalıştım. İnsan hayatta olduğu sürece, kültür üretecek. İçinde bulunulan kültürün parçalarıyız, istemli veyahut istemsiz. Sanat, inancın ifadesinden, yeni değerleri benimsetme çabasına evrildiğini gördük. 14.YY- 17.YY arası dönemde sanat, Hristiyanlığın değer olarak sarsılması sonucu rasyonelleşme ve hümanizm düşüncesinin güçlenmesi, toplumda tanınması için bir araç olmasının dışında, sosyal statüyü belirleyen bir olgu olarak karşımızda. Sanat, toplumsal kimliğin bir parçası haline geliyor. Görüyoruz ki sanat sadece estetik duygularla ortaya çıkmıyor. Topluma ayna tutan parçalardan bir tanesi.

Yorumlar

  1. Kendimi eski zamanlara gitmiş gibi hissettim... güzel bir yazı

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayat üzerine

       Hayat, doğduğumuz andan ölüme kadar süren sürecin ismi. Sayılı, sonu olan sahip olduğumuz bir değer. Çoğu kez anlamadan geçirilmiş yahut tüketilmiş olan şey. Hayatın ne olduğu üzerine bir şeyler söylemek için gencim. Ömrüm varsa daha hâlâ çok uzun yolum var. İnsanın ülkesi çocukluğudur. Dünyayı ilk tanıdığı evre. Hayatın sorumluluklarıyla tanışmamıştır bu süreçte. Eğlenceli ve toz pembe bir dünyadır. Kimisi için asla çocuk olamadığı bir evredir çocukluk. Her şeyin özgün bir anlamı vardır. Dolabın içi gizemli bir diyar, masanın altı başka bir evrendir. Annesi ve babası yanındadır. Anne ve baba insanın çocukluğudur. Dünyaya güvenebileceğin bir yerdir. Kimisi için bu evre hiç olmamıştır. Annesi babası sarmalamamıştır onu. O içinde bu öfkeyle büyüyecektir. Sevgiyle büyüyen ise herkesten sevgi göreceğine inanarak. Elbette yaşam hayalkırıklıklarıyla onları karşılayacaktır. Kurallar ile büyümüştür. Kimseyi üzme, şiddet uygulama, erdemli ol...Peki dış dünya? Ergenlik...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...