Ana içeriğe atla

BENEKLİ YONCA

             


   İnsan, ne zaman tanımaya başlar dünyayı? Tanıdım artık diyebileceği bir zaman var mıdır?  Mutluluğu yücelten dünyanın yaşamın diğer tüm duygularına kör olmasına anlam veremiyorum. Koskoca bir ömrü, mutluluğun içine sıkıştırmak çok yavan geliyor bana. Yaşamdan istedikleriniz, amacınız değiştikçe yaşamın seyri değişiyor. Ölüm, insanı yaşamla tanıştırıyor. Babamı kaybedince anladım. Özellikle de en sevdiklerinden birini kaybetmenin tesiri bambaşka.

İlk zamanlar savunma mekanizmaları devreye girer. Elbette bunu anlayamazsınız olayın içindeyken. Her şey eskisi gibi olursa, giden gitmemiş olacaktır. Sanki hiçbir şey yok gibi yaşamaya çalışırsınız. Zaman geçince, giden babanın koltuğunu boş gördükçe, sofraya fazladan bir tabak daha getirmeye devam ettikçe bir gün zihninde şimşekler çakar. Bana babamı kaybettiğim gün, zaman geçtikçe acın dinecek demişlerdi. Dünyayı nasıl yorumluyorsak hissedilen ve algılanan o oluyor aslında. Babam hakkında ne kadar konuşursam, o kadar yaşayacaktı, böyle olacağına inanmıştım farkında olmadan. Geçmedi, çünkü gidenin yeri boşalacak ve o boşluk elbette dolmayacaktı. Yoklukla yüzleşme, ölümden çok daha sonra olur. Paylaşmak istediklerini paylaşamadıkça, görmek isteyip de göremeyince. Kıyafetleri birkaç poşete sığınca, hakikat yüzüme tokat gibi çarpmıştı. 

Bir kayıp yaşamışlara kendimi yakın hissediyordum. Babamla özdeştirdiğim en ufak bir şeyi dahi görürsem ısınıveriyordum. Kayıp yaşayanlara bakıyordum, kimisinde öfke, kimisinde isyan vardı. Neden benim başıma geldi? Niye ben? düşüncesi. Ölümü ceza olarak algılamak, ne vahim bir şeydir! Canlı olup da, ölümle tanış olmayacak kim var ki?   

Babamın bende bıraktığı izlerle tanıştım. Babamın bana miras bıraktığı güzelliklerle. Severken içtenliği, ailesine bağlılığı, insanlara hoşgörüyle bakışını ve sevgiyi gösterebilmeyi. Saatlerce ama saatlerce ettiğimiz sohbetleri. Düşüncelerimi en çok ona anlatırdım. Beni anlamaya çalışırdı. Yaşım çok gençken, neyin bana ait neyin olmadığını anlardı. O zamanlar karşı çıkardım bu duruma. Şimdi daha iyi anlıyorum. İtiraf etmeliyim ki, tartışmalarımızı bile özlediğim oluyor.

İnsan, öyle bir varlık ki; kaybetmeden o kişinin kalbindeki yerini göremiyor ne yazık ki. Babama olan sevgimin büyüklüğünü, o ölünce anladım. Şayet 45-50'li yaşlara kadar yaşarsam, hayatımda ondan daha uzun süre bulunanlar olacaktı. 

Sevgimi belirtmeyi ondan öğrendim. Bana, daima sürprizler yapardı. Bana kalpli bir şeyler alırdı. Onun sevgisiydim. İnsan, her şeyi ailesinde öğreniyor. Sevgiyi de. Dünyayla ilk bağlantı kurduğu kişilerde. Babamın kalbi tüm insanlığı içine alacak kadar büyüktü.  

Öldükten birkaç ay sonra, onu ziyarete gittik. Mezarında yoncalar bitmişti. Yoncaların içi kalpli benekler vardı. Babamın mezarı dışında, hiçbirinde yoktu. Yaşam ile ölümün bu kadar iç içe olması bende hayranlık uyandırıyordu. 

Herkes ölecekti, kalpte ve zihinde yaşamak başka. Dolaylı yoldan, insanın yaşama ektikleri yıllar sonra o ekilen tohumu yaşatmaya devam edecek. Küçük Kara Balık'ın kendi değerleri için yaşayacak, dediğin gibi. Kendi yolunun peşinden gidecek. 

Hatırlamak, anmak yaşatmaktır.



Yorumlar

  1. ÇOK GÜZEL ELİNİZE ,YÜREĞİNİZE SAĞLIK ,KIZ EVLAT İÇİN BABA İLK AŞKTIR SİZİ ÇOK İYİ ANLIYOR, ACINIZI PAYLAŞIYORUM BABASINI KAYBETMİŞ VE ONA HALA AŞIK BİRİ OLARAK, BAŞINIZ SAĞOLSUN.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, ince yorumunuz için. Babaların yeri çok başka. Başınız sağ alsın.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Betonlara rağmen açmış bir çiçeğim

Betonlara rağmen açmış çiçeğim, Üstümü kaldırım taşlarıyla kaplamalarına rağmen, İnsanların görmediği, genellikle üstüne basıp geçildiği, Yerde açan küçük sarı çiçeğim. Kar, kış, soğuk ve hiçbir engel, Engelleyemedi, benim açmamı. Koparılmama rağmen yerimden, Benim varoluşumdur açmak! Fuşya begonvilleri, rengârenk gülleri, Zarif papatyaları, güneş çiçeklerini, Sevmek kolaydır.  Güzelliği, estetik duygularımızı kuşatır. Göremez herkes beni, Zaten insanlar yürürken bakmaz yere, Ben görülmeyi de istemem, Beni bakabilen görsün! Küçücük, görünmez bir zerreyim, Mücadelem kendimden büyük, Ben betonda açan çiçeğim, Kentin, kuşatmasına rağmen doğayı, Kente karşı direnen, Varoluşundan vazgeçmeyen küçük sarı çiçeğim. Anlamasın herkes beni, Çünkü derinliğin gereğidir biraz, Herkes tarafından anlaşılmak, Kolaydır, basittir. Ben betonlarda açmış, Betona rağmen, hâlâ, Vazgeçmemiş çiçek olmaktan! Yaradılışımın gereğini yerine getirmektir, Benim varoluşum! Soğuğa, koparılmaya, çiğnenmeye; Betona, üstün

En Büyük Devrim, Kendini Devirmektir!

      Dünyaya geliyorsun, emekliyorsun. Oyunlar oynuyorsun, düşüyorsun kalkıyorsun. Çocuk oluyorsun, toplumla tanışmaya başlıyorsun. Büyüdükçe kendine yabancı olmayı öğreniyorsun. Toplumdan onay almak için davranışlarını, isteklerini oluşturuyorsun. Daha küçücük bir çocukken üstelik... Üniversiteyi kazanıyorsun sonra gelir mi ardından bir mezuniyet. Bir sürü bilgi doluyor zihnine ama hiçbiri sana seni öğretmiyor. Kendinin hakkında hiçbir fikir sahibi olamadan eline bir kağıt parçasını tutuşturuyorlar. Sonra kariyer sahibi oluyorsun. Şayet olursa bir de evlilik ve çocuk geliyor peşinden. Ömrünün sonuna geldiğinde insan dönüp bakıyor, bir ömür bir yabancıyla yaşamış. Öğrendiği bilgiler boş, Okuduğu kitaplar boş. Kimisi kendinden kaçmak için sloganlara sığınmış; kimisi ise koskoca bir ömrü olmak yerine nasıl görünürüm üzerine geçirmiş. Nefes alıp vermek, ölmemek midir yaşamak?        Davranışların arkasında takdir edilmek, onaylanmak ve sevilme arzuları yatar. Koskoca bir ömrü başkaların

Dünya'dan İnsana Mektup

         Yaşamak nedir? Diri olmak nedir? Ölmek nedir? Arzularını gerçekleştirmek için çabalamak mıdır yaşamak? Varlığının anlamlandıran mıdır yaşayan? Her gün öleceğini bilerek yaşayan mı diridir? Ölmeyecekmiş gibi yaşayan mı? Sen neredesin? Hiçlik içinde yokluk musun? Sen nesin? Sen kimsin? Var mısın? Yok musun? Gerçek misin? Kurgu musun? Sen kimsin? Yaşayan kim? Ölen kim? Hırslarına, ihtiraslarına, kibrine, konforuna ruhunu erittiren sen değil de ben miyim? Buraya bunun için mi geldin? Hissetmeyen, düşünmeyen bir insan mı diridir? Istırap çekmekten korkmayan bir zihin mi?         Adalete boyun eğdiren, zulüm eden sen değil misin? Hatalarını kapatmak için gerçeklere duvar ören sen değil misin? Hatalarını düzeltip, kendinle yüzleşebilecek olan kim? Esareti hakim kılan sen değil misin? Özgür müsün? Esir misin? Kimdir esir?         Cehaletine kılıf uyduran, hakikatin önünde sis bulutu sen değil misin? Doğruyu bulabilen, cehaletiyle kendine rağmen yüzleşen sen misin? Kişiliğinin esiri o