Ana içeriğe atla

Edebiyatta Romantizm Kavramının Kökeni

   


      Romantizm denilince aklınıza ne geliyor? Kadın-erkek ilişkisi ve duygusallıktan ibaretse Romantizm tam olarak bu olmadığını söyleyebilirim. Peki nedir Romantizm? Nerede ve neden doğmuştur? Bir tepki midir yoksa kendi başına mı türemiştir? Yazımda size bunu aktarmaya çalışacağım.

      19.YY'da Fransız Devrimi'nin etkisiyle Romantizm akımı doğmuştur. Sadece edebiyatı değil, müziği, resimi hatta felsefeyi de etkilemiştir. Bu sebeple Romantizm salt bir duyguların öne çıkarılışı değil bir ideolojidir. Düşünce tarzıdır. Bu dönemde Devrim'in etkileri toplumda görülmektedir. Roman karakterlerinde iyiler çok iyi, kötüler ise çok kötüdür. İyilerin, iyiliği idealist düşünce ile vurgulanmıştır. Klasizmin biçemsel muntazamlığına ve rasyonaliteye karşı bir tepki olarak doğmuştur. Akıldan ziyade duygulara ve sezgilere önem verilmiştir. Tepki olarak doğmasından ötürü, olaylara bakış açısı da tepkiseldir. Önce Avrupa'ya yayılan Romantizm; zamanla Osmanlı Devleti'ni Tanzimat Dönemi'nde etkileyecekti. Romantizm akımı, Fransız Devrimi'nden doğan; "Eşitlik, Kardeşlik, Özgürlük" kavramlarını tüm Avrupa'ya yayma noktasında kapıyı aralamıştır. Yazarlar eserlerinde, kahramanlık, aşk, ölüm, hüzün, nefret, yurtseverlik gibi duyguları yansıtmıştır. Ünlü Romantiklerden Schiller akımı şu şekilde tanımlar: "Aklın dayatmacı değil, hegamonik olabilmesi için estetize edilmesi, güzellik ve haz ile birleştirilmesi gerekir ki zorunluluk ve temayül bir ve aynı şey olsun. Hegamonik güç, siyasal olanı estetik olanla birleştiren güçtür." 

Romantizm'de düz yazının dışında, epik-lirik şiirlere de rastlarız. Dönem yazarları sadece edebiyat ile değil, diğer sanat dallarıyla da ilgilenmişlerdir. Diğer önemli bir nokta da yazarın kişiliği roman karakteriyle girift hâldedir. Kendisini yansıtır. Dönemin önemli Edebiyatçıları: Victor Hugo, Honore De Balzac, William Blake, Stendall, Johann Wolfgang von Goethe, Alexandre Dumas, N.V. Gogol, A.S. Puşkin.

Türk edebiyatına Romantizm akımının yansıması Tanzimat Dönemi'nden sonra gerçekleşmiştir. Romantizm akımı Avrupa'ya ait olmasından ötürü Türk edebiyatına birebir geçememiştir. Temasal anlamda bir Romantizm söz konusudur. Roman türü bu dönemde Batı'dan Türk edebiyatına geçmiştir. Batı'nın yaşadığı süreçleri Osmanlı Devleti yaşamadığı için Romantizm akımı da salt duyguları ortaya çıkararak yazın yazma olarak algılanmıştır. Başka bir akımın olmaması bu dönem edebiyatçılarını Romantizm akımına yönlendirmiştir.  Dönemin önemli edebiyatçıları, Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Tevfik Fikret ve Abdülhak Hamit Tarhan. Fransız Devrimi'nin değerlerinin  eserlerine yansıtan isim ise Namık Kemal'dir. Türk edebiyatında Romantizm akımının öncüsüdür. Diğer yazarlar daha çekimser ve içe dönük bir karaktere sahip olmakla beraber Romantizmi salt duyguların yansıtılması olarak algılamışlardır.  Şinasi her ne kadar ilklerin adamı olsa da, Namık Kemal Romantizm akımı açısından kilit isimdir. Namık Kemal, Fransız Devrimi'nde ortaya çıkan kavramları Osmanlı toplumuna anlatmak için edebiyatı bir araç olarak görüyordu. Vatan, ulus gibi kavramları ilk kez Namık Kemal kullanmıştır.  Sivrilen kişiliği, eserleriyle dönem edebiyatçılarından ayrılmaktadır.  Abdülhak Hamit Tarhan, İstibdat Dönemi yazarı olduğu için romantikliği hüzün, aşk, ölüm  konularını işlemesi yönünden romantik olarak değerlendirilir. Samipaşazade Sezai ve Recaizade Mahmut Ekrem ise Romantizm'den dönemsel olarak etkilenmiş olup, ardından popüler hale gelecek olan Realizm akımına yönelmişlerdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

İnsan Ne Zaman Olgunlaşır?

        T oplum nezdinde sıkça kullanılan bir kavram vardır: Olgunluk. 20'leri bitirip 30'a geçince insanlarca öyle tanımlanırsınız. "40 yaşına gelmiş hâlâ nasıl davranıyor?" dediğimiz nice insanlar vardır. Olgunluğu yaşa ve yaşanmışlıklara atfederiz. Oysa ki durum çok farklıdır. İnsan, 20'lerinde de olgunlaşabilir, 40'larında ergen düzeyde kalabilir. Hatta hayatı boyunca hiç olgunlaşamayabilir de. Nerede büyümeye başlar insan? Zihinsel olgunlaşma insana ne katar? Neleri götürür? Dünyayı yeni deneyimlemeye başladığımız dönemde yani çocukluk döneminde her şey çok saftır. İsteklerimizin gerçekleşeceğini düşünür, olayların perde arkalarını gözlemleyemeyiz. Gençlikte ise sadece "bugün" vardır. O anı güzel geçirmek, eğlenmek, haz almak... Çok kez de duygusal olarak değerlendiririz hayatı. Zorlukları görmeden ve deneyimlere kucak açmadan olgunlaşmak mümkün değildir. Nasıl olgunlaşacağınızın tarifini bulamazsınız kitaplarda. Deneyim ve deneyimleri yorumlama...