Ana içeriğe atla

Sanatın Serüveni: Modern Dönem

 


       Sanatın serüveni serisinin altıncı bölümü olan Modern Dönem'den bahsedeceğim.  İnsanın kendini ifade etme biçimlerinden birisi olan sanat alanının nasıl bir değişim sürecinden geçtiğini aktarmaya çalıştım. Sanatı her ne kadar estetik kavramıyla açıklamaya çalışsak da, ortaya çıkış sebepleri salt estetik olmadığını, yaşanılan süreçlerden bağımsız olmadığını anlatmaya çalıştım. Modernizm, Fovizm, Dışavurumculuk, Dadacılık, Gerçeküstücülük ve Kübizm akımlarıyla bu dönemi anlamaya çalışacağız.

   MODERNİZM

     Modern dönem, zıtlıkların ve aykırılıkların dönemi de diyebiliriz. 20. yüzyılın tüm yenilikleri, bu sürecin içinde görülmektedir. Çizgiler daha muhalif ve tepkiseldi. Sanatçıların ortak yönelimi, sanatın doğası ve yaşanmışlıklar üzerine soruları aramaktı. Geçmiş olanca gücüyle reddedildiği bu dönemde, sanatın yeniden tanımlanması gerekiyordu. Kimileri ilkelliği endüstriye tercih edecek kimileri ise teknoloji ve makineleşmenin yüceltileceği bir dönemdi. 19.yüzyıl devrimlerinin etkisiyle kendi bakış açısını bulma düşüncesi elzemken, bu dönemde ilke hâline geldi. Duyguları, ruhsal düzeni, toplumsal işlevi, burjuva toplumunun içindeki toplumsal rolünü bilip bilmemek konusunda bir tartışma yaşanmıştır. Sanat, modern gerçeği ve evrensel gerçeği keşfetme aracı hâline geldi.

     FOVİZM

        Fovizm, etimolojik köken olarak "Vahşi hayvanlar" anlamındadır. Louis Vauxalles adlı tutucu bir sanat eleştirmeni tarafından küçük düşürücü olarak kullanmış olsa da, sanatçılar bu kelimeyle kendilerini tanımladılar. Fovizm. Bu dönem tabloları oldukça yoğun renkli, çizgiler ise daha yumuşaktır. Ayrıntılar neredeyse yok, miyobik çizgiler hakim. Doğanın veyahut nesnelerin gerçek renkleri ile sınırlamazlar kendilerini. Modern dönem, "sınır" kavramını pek sevdiği söylenemez. Gökyüzü pembe, ağaçlar turuncu çimenler lacivert olabilir.


                           Riou Üzerinde Köprü-ANDRE DERAİN 1906

DIŞAVURUMCULUK

     Dışavurumculuk, ilk olarak Avrupa'da ortaya çıktı. 1905-1920 arasında doruk noktasına ulaştı. Aidiyet ile vazgeçiş arasında, içe dönük gibi gözüken aslında dışa dönük olan bir akımdır. Renkler son derece çarpıcı, çizgiler ise soyuttu. Kuzey Avrupa'nın duygusal aşırılığı burada görülmektedir. Gelenek tümüyle reddedildi. Bu dönem sanatçıları Berlin'de yaşamaktaydı. Bu sebeple Alman kimliğini ve geleneklerini odak noktaları haline getirdiler. Sanatın insan yaradılışından gelen gerçeği ifade edebileceği ve yaşamlarına katılabilecek bir "anlam" ifade ediyordu. Anlam olmadan insan yaşamı inşa edilemiyor görüldüğü gibi.


                            DOĞAÇLAMA- WASSILY KANDINSKY 1912

DADACILIK

    Dadacılık, etimolojik köken olarak olarak Fransızca'da "zevk için binilen at" anlamına gelmektedir. Dada kavramı Birinci Dünya Savaşı esnasında ortaya çıktı. Savaşlar insanda birçok tahribata yol açar. Gerek sosyolojik, gerek psikolojik yıkımlar, insanı değiştirir.  Dadacılar için de durum böyle gelişti. Bütün ahlâki, politik ve estetik inançların savaşla virân oldu. Dadacılar sanata karşı yıkıcı, saygısız ve serbestleştirici bir yaklaşımda bulundular. Sadece sanata değil; dünyaya baktıkları pencere de bu şekildeydi. 1920'lere gelince etkisini Sürrealizm'e bırakacaktı. Akımlar, genel anlamda birbirine karşı tepki sonucu ortaya çıktıkları için, birbirinden beslenmektedirler. Dadacılık da Dışavurumculara tepki olarak doğdu. "Yeni bir gerçeklik" iddiasıyla çıktıkları yolda, bir manifesto yayınladılar. Birinci Dünya Savaşı'nın milliyetçi ve maddeci tutumunu eleştirmiştir.  Bilinçaltının günlük yaşamdaki rolüne ilişkin yepyeni bir bilinci tanımladı. Dadacılık bulunduğu dönemden sonra kendisini devam ettiremedi. 


                               Terleyen Kadınlı Merz-K. SCHITTERS 1920

GERÇEKÜSTÜCÜLÜK

          Gerçeküstücülük diğer adıyla Sürrealizm 1924 yılında, Fransa'nın Paris şehrinde doğdu. Andrê Breton kurucularındandır. Savaşın etkileri toplumu etkilemişti. Dadaizm'den sonra yeni bir gerçeklik algısıyla Gerçeküstücülüğü doğurdu. Tinsellik, Freudyen psikanaliz ve Marksizm'le yakinen ilgilenmekteydi.  Sanatı, mantık, ahlâk yahut estetik yargılarıyla biçimlendirmekten kaçınıyordu. Doğrudan bilinçaltına odaklanarak, yeni bir sanat üslûbu ortaya çıkarmıştı. Kişinin dışa yansıtmadığı düşüncelerin ve duyguların biriktiği bir hazineydi bilinçaltı. Bilinçaltını ortaya çıkarmak için mantık kavramını ortadan kaldırmak gerekiyordu, Gerçeküstücüler için. Yeni ve diğerlerine benzemeyen bir üslûp üretmek için geçmişteki kavramlara başvurmaktan kaçınılıyordu. Modernizmin temeline göre eski hep kötü, yeni ise iyidir. Bu anlayış, Gerçeküstücülük'te oldukça net görülür. Örneğin "J.Miro'nun resimleri amip yahut virüs olabilecek biçimleri olarak tasvir ederken; insan ruhunun henüz haritası çıkarılmamış sinaptik aralıktaki düşünceleri içermektedir." 



                 RAKAMIN VE GÜNEŞİN ÖNÜNDE KÖPEKLER- JOAN MİRO

  KÜBİZM

          Kübizm, 20.yüzyılın başında Cézanne'ın daha önceden çizmiş olduğu resimlerin içindeki çoklu bakış açılarından yola çıkarak Picasso ve Braque Kübizm'in öncüsü oldular. Nesne tasavvurları, dönemin ölçülerine göre radikal çizgideydi. Konuları işleme yönünden ayrılmaktadır. Farklı bakış açılarından nesneleri yorumlama eğilimindedirler. Bir nesneye sadece üstten değil alttan, sol üstten bakarak yorumlamaya çalıştılar. Nesnelerin, zaman ve mekân içindeki konumunu da araştırdılar. 


                                              Güneşlik-Juan Gris 1914

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Betonlara rağmen açmış bir çiçeğim

Betonlara rağmen açmış çiçeğim, Üstümü kaldırım taşlarıyla kaplamalarına rağmen, İnsanların görmediği, genellikle üstüne basıp geçildiği, Yerde açan küçük sarı çiçeğim. Kar, kış, soğuk ve hiçbir engel, Engelleyemedi, benim açmamı. Koparılmama rağmen yerimden, Benim varoluşumdur açmak! Fuşya begonvilleri, rengârenk gülleri, Zarif papatyaları, güneş çiçeklerini, Sevmek kolaydır.  Güzelliği, estetik duygularımızı kuşatır. Göremez herkes beni, Zaten insanlar yürürken bakmaz yere, Ben görülmeyi de istemem, Beni bakabilen görsün! Küçücük, görünmez bir zerreyim, Mücadelem kendimden büyük, Ben betonda açan çiçeğim, Kentin, kuşatmasına rağmen doğayı, Kente karşı direnen, Varoluşundan vazgeçmeyen küçük sarı çiçeğim. Anlamasın herkes beni, Çünkü derinliğin gereğidir biraz, Herkes tarafından anlaşılmak, Kolaydır, basittir. Ben betonlarda açmış, Betona rağmen, hâlâ, Vazgeçmemiş çiçek olmaktan! Yaradılışımın gereğini yerine getirmektir, Benim varoluşum! Soğuğa, koparılmaya, çiğnenmeye; Betona, üstün

En Büyük Devrim, Kendini Devirmektir!

      Dünyaya geliyorsun, emekliyorsun. Oyunlar oynuyorsun, düşüyorsun kalkıyorsun. Çocuk oluyorsun, toplumla tanışmaya başlıyorsun. Büyüdükçe kendine yabancı olmayı öğreniyorsun. Toplumdan onay almak için davranışlarını, isteklerini oluşturuyorsun. Daha küçücük bir çocukken üstelik... Üniversiteyi kazanıyorsun sonra gelir mi ardından bir mezuniyet. Bir sürü bilgi doluyor zihnine ama hiçbiri sana seni öğretmiyor. Kendinin hakkında hiçbir fikir sahibi olamadan eline bir kağıt parçasını tutuşturuyorlar. Sonra kariyer sahibi oluyorsun. Şayet olursa bir de evlilik ve çocuk geliyor peşinden. Ömrünün sonuna geldiğinde insan dönüp bakıyor, bir ömür bir yabancıyla yaşamış. Öğrendiği bilgiler boş, Okuduğu kitaplar boş. Kimisi kendinden kaçmak için sloganlara sığınmış; kimisi ise koskoca bir ömrü olmak yerine nasıl görünürüm üzerine geçirmiş. Nefes alıp vermek, ölmemek midir yaşamak?        Davranışların arkasında takdir edilmek, onaylanmak ve sevilme arzuları yatar. Koskoca bir ömrü başkaların

Dünya'dan İnsana Mektup

         Yaşamak nedir? Diri olmak nedir? Ölmek nedir? Arzularını gerçekleştirmek için çabalamak mıdır yaşamak? Varlığının anlamlandıran mıdır yaşayan? Her gün öleceğini bilerek yaşayan mı diridir? Ölmeyecekmiş gibi yaşayan mı? Sen neredesin? Hiçlik içinde yokluk musun? Sen nesin? Sen kimsin? Var mısın? Yok musun? Gerçek misin? Kurgu musun? Sen kimsin? Yaşayan kim? Ölen kim? Hırslarına, ihtiraslarına, kibrine, konforuna ruhunu erittiren sen değil de ben miyim? Buraya bunun için mi geldin? Hissetmeyen, düşünmeyen bir insan mı diridir? Istırap çekmekten korkmayan bir zihin mi?         Adalete boyun eğdiren, zulüm eden sen değil misin? Hatalarını kapatmak için gerçeklere duvar ören sen değil misin? Hatalarını düzeltip, kendinle yüzleşebilecek olan kim? Esareti hakim kılan sen değil misin? Özgür müsün? Esir misin? Kimdir esir?         Cehaletine kılıf uyduran, hakikatin önünde sis bulutu sen değil misin? Doğruyu bulabilen, cehaletiyle kendine rağmen yüzleşen sen misin? Kişiliğinin esiri o