Ana içeriğe atla

Sanatın Serüveni: Post-Modern Dönem

 


        Post-Modern, yani modern zamanın ötesi. Sanatın serüveni yazı serisinin son bölümü. Post-modern tür 1950'li yıllarda ortaya çıktı. Bu süreci yeni bir dönem olarak algılamak yanlış olur. 1980'li yıllarda toplumu eleştiren görsel sanatlar da "Post-Modern" olarak nitelendirildi. Bir bakıma geç modernizm diyebiliriz. Post-Modern ve Yeni-Kavramsalcılık'la yan yanadır. Hiçbir toplumun diğer bir toplumdan üstün olmadığıdır. Toplumların gelenekler hiyerarşisini yıkma eğilimindedirler. Üretici ve kişisel özgünlüklerin kaynağı olarak bilinçaltına karşıt bir inanç biçimi geliştirmişlerdir. Sanatı; kusurlu, kolay ulaşılabilir, yerel ve geçici olarak nitelendirirler. Post-Modernistler, genel anlamda muhaliflik olarak değerlendirirsem pek yanlış olmaz. Her türlü kurala karşıttırlar ve karşıtlıkları genellikle tepkiseldir.
Post-Modern sanatın meşhur görsellerinden "Marilyn Diptikonu" Andy Warhol tarafından 1962 yılında yapılmıştır. 60'lı yıllarda "Pop Art" akımı başlamıştır. Erken Post-Modern akım olarak nitelendirebileceğimiz Pop-Art akımı, kitle iletişimi, pazarlama ve reklamcılığa olan ilginin artmasıyla revaçtadır. Warhol, bu eserinde şöhret kültürünü ve bir bireyin kendi imgesiyle nasıl sömürülebileceğini aktarmaya çalışmıştır. Marilyn Monroe'nun intiharından sonra dergilerde ve reklamlarda çok sayıda yayımlanan görüntüleriyle ölümsüzlüğe ulaşabilmeyi sorgulamaktadır. Bugün bile baktığımızda Marilyn'in görüntüleri popülerliğini korumakta ve şöhret kültürü, ölen kişiyi "ikon" hâline getirebilmektedir.

KAVRAMSALCILIK

           Kavramsalcılık, 1960'lı yıllarda ortaya çıktı. Sol LeWitt tarafından bir akım olarak tanıtıldı. Ana iddiası sanatın maddi bir nesneden ziyâde kavram olduğu iddiasındadırlar. Dört temel ilkesi vardır. Fikir, sanatı biçimlendiren fikri anlamak. Sanat eserinin biçimi değil anlatmak istediği fikirle ilgilenmektedir. Sanatı oluşturan fikir ve dildir. Kavramsalcılık, sanatın gelir kaynağı olmasını da eleştirmektedir. 

Joseph Kosuth- Saat Bir ve Beş


YENİ-DIŞAVURUMCULUK

          1970 yılında doğmuştur. Modern resimdeki soyutlamanın egemenliğine karşı başkaldırı olarak yükseldi. Amaçları, sanatın insan ruhuyla olan ilişkisini yeniden adlandırmaktı. Yeni-Dışavurumcular "kaba" sanata ilgi duydular. Sanat ile toplumu biçimlendirmek istediler. 


MİNİMALİZM

          Minimalizm, 1960'lı yıllarda basit ve yalın heykeli anlatmak için kullanıldı. Günümüzde de popülerleşmeye başlayan Minimalizm, kişiliksiz bir yalınlığı simgeler hâldedir. Minimalistler, bir kare, dikdörtgen ya da dairenin temel formlarının izleyicide bazı duygular oluşturduğuna inanırlar. 


                                     Çelik Çinko Düzlem-1969, Carl Andre


Sanatın serüveni serisinin son bölümü Post-Modern Dönem ile bu seriyi bitiriyorum. Sanatı anlamak, insanı anlamaktır. Bu süreçleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanatı hâlâ salt estetik hazları tatmin eden nesneler olarak mı görüyorsunuz? 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Betonlara rağmen açmış bir çiçeğim

Betonlara rağmen açmış çiçeğim, Üstümü kaldırım taşlarıyla kaplamalarına rağmen, İnsanların görmediği, genellikle üstüne basıp geçildiği, Yerde açan küçük sarı çiçeğim. Kar, kış, soğuk ve hiçbir engel, Engelleyemedi, benim açmamı. Koparılmama rağmen yerimden, Benim varoluşumdur açmak! Fuşya begonvilleri, rengârenk gülleri, Zarif papatyaları, güneş çiçeklerini, Sevmek kolaydır.  Güzelliği, estetik duygularımızı kuşatır. Göremez herkes beni, Zaten insanlar yürürken bakmaz yere, Ben görülmeyi de istemem, Beni bakabilen görsün! Küçücük, görünmez bir zerreyim, Mücadelem kendimden büyük, Ben betonda açan çiçeğim, Kentin, kuşatmasına rağmen doğayı, Kente karşı direnen, Varoluşundan vazgeçmeyen küçük sarı çiçeğim. Anlamasın herkes beni, Çünkü derinliğin gereğidir biraz, Herkes tarafından anlaşılmak, Kolaydır, basittir. Ben betonlarda açmış, Betona rağmen, hâlâ, Vazgeçmemiş çiçek olmaktan! Yaradılışımın gereğini yerine getirmektir, Benim varoluşum! Soğuğa, koparılmaya, çiğnenmeye; Betona, üstün

En Büyük Devrim, Kendini Devirmektir!

      Dünyaya geliyorsun, emekliyorsun. Oyunlar oynuyorsun, düşüyorsun kalkıyorsun. Çocuk oluyorsun, toplumla tanışmaya başlıyorsun. Büyüdükçe kendine yabancı olmayı öğreniyorsun. Toplumdan onay almak için davranışlarını, isteklerini oluşturuyorsun. Daha küçücük bir çocukken üstelik... Üniversiteyi kazanıyorsun sonra gelir mi ardından bir mezuniyet. Bir sürü bilgi doluyor zihnine ama hiçbiri sana seni öğretmiyor. Kendinin hakkında hiçbir fikir sahibi olamadan eline bir kağıt parçasını tutuşturuyorlar. Sonra kariyer sahibi oluyorsun. Şayet olursa bir de evlilik ve çocuk geliyor peşinden. Ömrünün sonuna geldiğinde insan dönüp bakıyor, bir ömür bir yabancıyla yaşamış. Öğrendiği bilgiler boş, Okuduğu kitaplar boş. Kimisi kendinden kaçmak için sloganlara sığınmış; kimisi ise koskoca bir ömrü olmak yerine nasıl görünürüm üzerine geçirmiş. Nefes alıp vermek, ölmemek midir yaşamak?        Davranışların arkasında takdir edilmek, onaylanmak ve sevilme arzuları yatar. Koskoca bir ömrü başkaların

Dünya'dan İnsana Mektup

         Yaşamak nedir? Diri olmak nedir? Ölmek nedir? Arzularını gerçekleştirmek için çabalamak mıdır yaşamak? Varlığının anlamlandıran mıdır yaşayan? Her gün öleceğini bilerek yaşayan mı diridir? Ölmeyecekmiş gibi yaşayan mı? Sen neredesin? Hiçlik içinde yokluk musun? Sen nesin? Sen kimsin? Var mısın? Yok musun? Gerçek misin? Kurgu musun? Sen kimsin? Yaşayan kim? Ölen kim? Hırslarına, ihtiraslarına, kibrine, konforuna ruhunu erittiren sen değil de ben miyim? Buraya bunun için mi geldin? Hissetmeyen, düşünmeyen bir insan mı diridir? Istırap çekmekten korkmayan bir zihin mi?         Adalete boyun eğdiren, zulüm eden sen değil misin? Hatalarını kapatmak için gerçeklere duvar ören sen değil misin? Hatalarını düzeltip, kendinle yüzleşebilecek olan kim? Esareti hakim kılan sen değil misin? Özgür müsün? Esir misin? Kimdir esir?         Cehaletine kılıf uyduran, hakikatin önünde sis bulutu sen değil misin? Doğruyu bulabilen, cehaletiyle kendine rağmen yüzleşen sen misin? Kişiliğinin esiri o