İnsanı varoluşuyla ilgilenmeye iten nedir? Tüm canlılar fizyolojik ihtiyacını karşılar. Dünyada yaşıyorsak şayet bedenimize mecburuz. Sosyal bir ortamda yaşıyoruz. Peki tüm yaşam salt fizyolojik ihtiyaçları karşılama üzerine devam edebilir mi? İnsanın dünyaya geldiğinden beri, mağara duvarlarından başlayarak "ben buradayım!" dedi. Kültür inşâ ederek bunu asırlar boyu devam ettirdi. Destanlar yazdı, çünkü bu dünyada olmasının bir sebebi olmalıydı. Günümüzde ise böyle bir çabaya gerek yok. Popülist söylemler, düşünme tembelliğini karşılamak için var. Bu popülist söylemleri kendimize ait gibi benimsiyoruz. Tüm bu kargaşanın içinde kendini aramak, cesaret ve sabır işidir. Tepki göstermek, kendini aklamak için değil; bulabilmek için.
İnsan tabiatı gereği çelişkiler yumağıdır. Çelişkileri o kadar normalleşmiştir ki, kendisine karşı kişi hipermetroptur. İnsan bilinçsizce hareket eder. Kendi varoluşuyla ilgilenen insan ise tutarlıdır. Varoluş, bilinçlilik halinin bir sonucudur. Peki insanı eylemlerinde tutarsızlığa iten nedir?
Benlik...
Varoluş süreci bu şekilde işler. Yapman gerekenler için çabalarken kendine takılıp tökezlediğin bir sürüncemedir. Varoluş, kozmosu, dünyayı, doğayı, çevreni, toplumu, canlıları, nesneleri anlamlandırdıktan sonra buranın içinde kendini konumlandırmaktır. Bu süreçten sonra da bireysel eylemlerini anlamlandırma başlar. Bu esnada kaygıları, korkuları devreye girer. Korkunun, kaygıların kaynağı nedir? Neden bize çelme takacak kadar güçlüdürler?
İşte bu yüzden tutarlılık, irade ve cesaret meselesidir. Bir başkaldırıdır. Alışkanlıklara, dış etkenlere, arzularına, zayıflıklarına karşı.
İşte yaşama eylemini kıymetli kılan budur bence!
Yorumlar
Yorum Gönder