Ana içeriğe atla

Düşünce yazısı: Varoluş ve Tutarlılık

     


    İnsanı varoluşuyla ilgilenmeye iten nedir? Tüm canlılar fizyolojik ihtiyacını karşılar. Dünyada yaşıyorsak şayet bedenimize mecburuz. Sosyal bir ortamda yaşıyoruz. Peki tüm yaşam salt fizyolojik ihtiyaçları karşılama üzerine devam edebilir mi? İnsanın dünyaya geldiğinden beri, mağara duvarlarından başlayarak "ben buradayım!" dedi. Kültür inşâ ederek bunu asırlar boyu devam ettirdi. Destanlar yazdı, çünkü bu dünyada olmasının bir sebebi olmalıydı. Günümüzde ise böyle bir çabaya gerek yok. Popülist söylemler, düşünme tembelliğini karşılamak için var. Bu popülist söylemleri kendimize ait gibi benimsiyoruz. Tüm bu kargaşanın içinde kendini aramak, cesaret ve sabır işidir. Tepki göstermek, kendini aklamak için değil; bulabilmek için. 

İnsan tabiatı gereği çelişkiler yumağıdır. Çelişkileri o kadar normalleşmiştir ki, kendisine karşı kişi hipermetroptur. İnsan bilinçsizce hareket eder. Kendi varoluşuyla ilgilenen insan ise tutarlıdır. Varoluş, bilinçlilik halinin bir sonucudur. Peki insanı eylemlerinde tutarsızlığa iten nedir?

Benlik...

Varoluş süreci bu şekilde işler. Yapman gerekenler için çabalarken kendine takılıp tökezlediğin bir sürüncemedir. Varoluş, kozmosu, dünyayı, doğayı, çevreni, toplumu, canlıları, nesneleri anlamlandırdıktan sonra buranın içinde kendini konumlandırmaktır. Bu süreçten sonra da bireysel eylemlerini anlamlandırma başlar. Bu esnada kaygıları, korkuları devreye girer. Korkunun, kaygıların kaynağı nedir? Neden bize çelme takacak kadar güçlüdürler?

İşte bu yüzden tutarlılık, irade ve cesaret meselesidir. Bir başkaldırıdır. Alışkanlıklara, dış etkenlere, arzularına, zayıflıklarına karşı. 

İşte yaşama eylemini kıymetli kılan budur bence!  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayat üzerine

       Hayat, doğduğumuz andan ölüme kadar süren sürecin ismi. Sayılı, sonu olan sahip olduğumuz bir değer. Çoğu kez anlamadan geçirilmiş yahut tüketilmiş olan şey. Hayatın ne olduğu üzerine bir şeyler söylemek için gencim. Ömrüm varsa daha hâlâ çok uzun yolum var. İnsanın ülkesi çocukluğudur. Dünyayı ilk tanıdığı evre. Hayatın sorumluluklarıyla tanışmamıştır bu süreçte. Eğlenceli ve toz pembe bir dünyadır. Kimisi için asla çocuk olamadığı bir evredir çocukluk. Her şeyin özgün bir anlamı vardır. Dolabın içi gizemli bir diyar, masanın altı başka bir evrendir. Annesi ve babası yanındadır. Anne ve baba insanın çocukluğudur. Dünyaya güvenebileceğin bir yerdir. Kimisi için bu evre hiç olmamıştır. Annesi babası sarmalamamıştır onu. O içinde bu öfkeyle büyüyecektir. Sevgiyle büyüyen ise herkesten sevgi göreceğine inanarak. Elbette yaşam hayalkırıklıklarıyla onları karşılayacaktır. Kurallar ile büyümüştür. Kimseyi üzme, şiddet uygulama, erdemli ol...Peki dış dünya? Ergenlik...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...