Ana içeriğe atla

En Büyük Devrim, Kendini Devirmektir!

   


  Dünyaya geliyorsun, emekliyorsun. Oyunlar oynuyorsun, düşüyorsun kalkıyorsun. Çocuk oluyorsun, toplumla tanışmaya başlıyorsun. Büyüdükçe kendine yabancı olmayı öğreniyorsun. Toplumdan onay almak için davranışlarını, isteklerini oluşturuyorsun. Daha küçücük bir çocukken üstelik... Üniversiteyi kazanıyorsun sonra gelir mi ardından bir mezuniyet. Bir sürü bilgi doluyor zihnine ama hiçbiri sana seni öğretmiyor. Kendinin hakkında hiçbir fikir sahibi olamadan eline bir kağıt parçasını tutuşturuyorlar. Sonra kariyer sahibi oluyorsun. Şayet olursa bir de evlilik ve çocuk geliyor peşinden. Ömrünün sonuna geldiğinde insan dönüp bakıyor, bir ömür bir yabancıyla yaşamış. Öğrendiği bilgiler boş, Okuduğu kitaplar boş. Kimisi kendinden kaçmak için sloganlara sığınmış; kimisi ise koskoca bir ömrü olmak yerine nasıl görünürüm üzerine geçirmiş. Nefes alıp vermek, ölmemek midir yaşamak?

       Davranışların arkasında takdir edilmek, onaylanmak ve sevilme arzuları yatar. Koskoca bir ömrü başkalarını tatmin etmek için yaşarız. Arzuları ve hevesleri tatmin edebilmek için yaşarız. Haksızlığa karşıdır ama kendisi yaptığında değil. Torpil yapanlardan yakınır da sonra kendisi de oyunu kurallarına göre oynar(!). Herkes slogan atmayı sever de, iş kendisini tanımaya, kendisini değiştirmeye gelince orada dur! Bu sebeple insanların çoğu yaşamaz sadece nefes alırlar. Konforlu bir sığınağı, içi boş egosunun kabartılmasını tercih ederek yaşarlar. Buna yaşamak denirse.

       Yaşadığımız dünyaya bir güzellik, umut, fayda olmadan önce kendinden başlamak gerekir. Neyi neden yaptığını bilecek bir bilinç, ezberlemeden her şeyiyle kendi varlığını tam bir şekilde ortaya koyarak. Güzel bir şeyleri ortaya çıkartabilmek için onu yıkmak gerekir. İnsanın en büyük prangası kendisidir, bu yüzden yıkılmalıdır. Bilinçli bir şahsiyet, insanın içinin düşüncelerinin ve davranışlarının birbiriyle uyumlu oluşu, değiştiremeyeceği durumları kabul edecek olgunluk. Her gün, bir gün öleceğini bilerek yaşamak... Sevilmemek, kabul edilmemek pahasına da olsa, toplumda gerçekten kendisi olarak var olabilmek. Dünyada var olmanın şifresi budur bana kalırsa. Her şey zıttıyla beraberdir. İyiliği anlamlı kılan kötülüğün olmasıdır; güzeli güzel yapan çirkinliğin olmasıdır. Kendi varlığına saygı duymak budur. Kendini kabul edebilmek ve inşâ ettiği hâliyle var olabilmek. Bir ömür yaşadığı kendisiyle bir bütün olabilmektir. Nihayetinde ölümlü canlılarız. Günün birinde ölecek olan bir varlığın acizliğini kabul etmesi erdemdir. Buna göre yaşaması da. Yaşamı anlamlı kılan ölümdür. Ölüm olmasaydı, anlamlı bir yaşamı düşleyemezdik. İnsanı insan yapan nedir? İyiliği ve güzelliği önce kendimize getirmekten sorumluyuz. Entropi bize de işleyecek. Ömrümüz varsa şayet sırtımızda kamburumuz çıkacak. Çehremiz buruşacak,  gençliğin canlılığı silinecek. Ancak şahsiyet, insanla yaşam boyu yanında kalacaktır. Ölümden sonra yine o şahsiyetiyle yapıp ettikleri kendisiyle beraber gelecektir. Bu dünyaya bırakılacak iz ancak karakterin güzelliğiyle olabilir. Bu da ancak prangalardan kurtulmak ile mümkün olacaktır. Zaaflarını, heveslerini, beğenilme, takdir edilme arzusunu yani kendini devirdiğinde gerçekleşecektir. İnsanı güzel kılan, insanların, diğer canlıların yaşamında güzel iz bırakabilmesidir. Eylemlerimiz, düşüncelerimiz, kararlarımız ve cesaretimiz. Anlaşılmamaya, yalnızlığa rağmen. Her güzel şeyin elbette bedeli vardır. Güzeli, erdemi, iyiliği seviyorsak biz ona dönüşeceğiz. Zira adalete, iyiliğe ve güzelliğe dönüşmeyenin onu talep etme hakkı yoktur. Bize düşen arkamızda ne bırakacağımızdır.  

        Son olarak, var olabilmek için önce devrileceğiz. Adalete, erdemliliğe, İyiliğe, cesarete dönüşebilmek için. Kendi zaaflarımıza rağmen.

Ahu.

       

Yorumlar

  1. Devrimci bir ruhla yazılmış gerçekçi bir yazı! Kaçımız gözümüzü kırpmadan bakabiliyoruz aynalara?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kıymetli yorumunuz için çok teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...

Uğruna Yaşamak

            İnsanı insan yapan nedir? İnsan nerede insanlaşır? Yeryüzündeki canlılar arasında farklılığımız nasıl ayırt edilir? Sahip olduğumuz en değerli şey nedir? Değer nedir?  Yazıma bu sorularla başlıyorum. Önce bu soruların zihnimizde bir cevabının olması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarımız beslenmek, uyumak, barınmak... Peki bunlar bizi biz yapmaya yeter mi?   Duygularını, düşüncelerini, arzularını ifade edebilmek için dil denilen bir kavram üreten insan. Mağaranın duvarlarına resim çizerek "Ben buradayım ben de yaşadım!" düşüncesi, varolma arzusunu taşıyan insan değil de kimdir? İnsanı insan yapan, anlam değil midir? Sahip olduğumuz en önemli şey yaşamdır. Bebeklikten çocukluğa oradan gençliğe sonra yetişkinlik ve ardından yaşlılık. Yaşam önemli çünkü yaşadığımız hayat biziz. Bizim kim olduğumuzu belirleyen nasıl bir hayat yaşadığımızdır. Düşünebilmek ve düşünce üretebilmek insana hastır.  Şikâyet etmek ancak acizlere aittir. Bizi k...

İnsan Ne Zaman Olgunlaşır?

        T oplum nezdinde sıkça kullanılan bir kavram vardır: Olgunluk. 20'leri bitirip 30'a geçince insanlarca öyle tanımlanırsınız. "40 yaşına gelmiş hâlâ nasıl davranıyor?" dediğimiz nice insanlar vardır. Olgunluğu yaşa ve yaşanmışlıklara atfederiz. Oysa ki durum çok farklıdır. İnsan, 20'lerinde de olgunlaşabilir, 40'larında ergen düzeyde kalabilir. Hatta hayatı boyunca hiç olgunlaşamayabilir de. Nerede büyümeye başlar insan? Zihinsel olgunlaşma insana ne katar? Neleri götürür? Dünyayı yeni deneyimlemeye başladığımız dönemde yani çocukluk döneminde her şey çok saftır. İsteklerimizin gerçekleşeceğini düşünür, olayların perde arkalarını gözlemleyemeyiz. Gençlikte ise sadece "bugün" vardır. O anı güzel geçirmek, eğlenmek, haz almak... Çok kez de duygusal olarak değerlendiririz hayatı. Zorlukları görmeden ve deneyimlere kucak açmadan olgunlaşmak mümkün değildir. Nasıl olgunlaşacağınızın tarifini bulamazsınız kitaplarda. Deneyim ve deneyimleri yorumlama...