Ana içeriğe atla

Sokrates'in Ölümü Adlı Tablonun İncelemesi

   


   Jack Louis David'in, Sokrates'in Ölümü adlı tablo, en çok beğendiğim tablolardan birisi olup, beni çok etkileyen bir eserdir. Sokrates tarihte savunduğu düşüncelerinden ötürü dönemin hakim güçleri tarafından yargılanmış ve idam edilmiştir. David, bu durumdan son derece etkilenmiş olmalı ki, bu durumu resmetmiş. Tablo 18.yy'da yapılmıştır. 1787 yani Fransız Devrimi'nden iki sene önce. 18.yy Avrupası'nda Hristiyanlığa karşı tepkisel tutum ile beraber yeni arayışlara yönelmeye başlamışlardır. Yeni düşünceleri şekillendirirken, dönemin aydınları Antik Çağ filozoflarından oldukça etkilenmiştir. Bu perspektifte tabloyu incelersek, belki daha farklı anlamlar yakalayabiliriz. Bu tabloda Sokrates'in son anları resmedilmiştir. İdam cezasına mahkum edildikten sonra kendisine sunulan zehri içer. Yüzüne dikkat edersek, oldukça sakin bir ifade ile karşılaşırız. Çünkü Sokrates düşünceleri için ölmeyi göze almış, düşüncelerinde haklı olduğunu savunan birisiydi. Kişinin vicdanen rahat olması, eylemleri ile düşüncelerinin tutarlı olmasının belki de her şeyin üstünde olabileceğini görüyoruz. Esasen en büyük ceza vicdan azabıdır diyebiliriz. İnsan düşünceleri ve eylemleri birbiriyle tutarlıysa idam edilmeyi kabul etmek kolaydır. Adaletli bir insan için en büyük ıstırap, vicdan azabıdır. Bu sahne Platon'un Phaidon adlı eserinde de anlatılmaktadır. 

Felsefe, Antik Yunan Dönemi'nde hayatın tamamına oluşması gereken bir temel olarak görülüyordu. Şu bir gerçek ki, Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisini baz aldığımızda fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacından sonra insan ancak sorgulamaya ve hayatı anlamlandırma düşünceleriyle meşgul olabilir. Sokrates dönemi Atina'ya baktığımızda refah toplumu olması, sakin ve dingin bir coğrafyaya sahip olması, burada yaşayan insanları felsefeye, yaşamın anlamını aramaya yönlendirmiştir. Tabloda Sokrates'in ölümünün tüm gerçekliğiyle işlenmesinde gerçekliğe de bir gönderme vardır. Sokrates, döneminin din ve ahlak anlayışını sorgulayabilmiş bir filozoftu. Yaşamı boyunca düşüncelerinin doğruluğunu vurgulamak için yaşadı. Dönemin din anlayışını ve ahlakını eleştiren Sokrates çıktığı mahkeme tarafından yargılanır. Kendisinin haklı olduğunu düşünen Sokrates mahkemede düşüncelerinden caymaz. Mahkeme tarafından idam cezasına çarptırılır. Sokrates'in arkadaşları bu duruma dayanamaz. Rüşvet vererek onu kaçırmak isterler. Ancak Sokrates bu teklifi reddeder. Onun bu iradesi bugün bile hayranlık uyandırmaktadır. Kendisini o kadar adaletin parçası olarak gören Sokrates için cezadan kaçmak adaletsizliktir. Seni haksız yere öldürüyorlar diyen arkadaşlarına "Ya haklı olsalardı?" diyerek cevaplandırmıştır. Ardından zehri içmiş ve hayata gözlerini yummuştur. 

Son nefesinde onurlu yaşamından ödün vermeyerek yaşayan bilge adam Sokrates, kendisinden sonraki yüzyıllardaki insanları etkilemeyi başarmıştır. Bugün onu idam edenleri tanımıyoruz ancak Sokrates'i insanlığa örnek olacak yaşam hikâyesini bugün anlatıyoruz. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Ne Zaman Olgunlaşır?

        T oplum nezdinde sıkça kullanılan bir kavram vardır: Olgunluk. 20'leri bitirip 30'a geçince insanlarca öyle tanımlanırsınız. "40 yaşına gelmiş hâlâ nasıl davranıyor?" dediğimiz nice insanlar vardır. Olgunluğu yaşa ve yaşanmışlıklara atfederiz. Oysa ki durum çok farklıdır. İnsan, 20'lerinde de olgunlaşabilir, 40'larında ergen düzeyde kalabilir. Hatta hayatı boyunca hiç olgunlaşamayabilir de. Nerede büyümeye başlar insan? Zihinsel olgunlaşma insana ne katar? Neleri götürür? Dünyayı yeni deneyimlemeye başladığımız dönemde yani çocukluk döneminde her şey çok saftır. İsteklerimizin gerçekleşeceğini düşünür, olayların perde arkalarını gözlemleyemeyiz. Gençlikte ise sadece "bugün" vardır. O anı güzel geçirmek, eğlenmek, haz almak... Çok kez de duygusal olarak değerlendiririz hayatı. Zorlukları görmeden ve deneyimlere kucak açmadan olgunlaşmak mümkün değildir. Nasıl olgunlaşacağınızın tarifini bulamazsınız kitaplarda. Deneyim ve deneyimleri yorumlama...

Her Yaşın Acemisiyim

                  Dünya büyüktür benden, her yaşın acemisiyim. Küçücüktür dünya ben her yaşın acemisiyim. İnsanın elinde, sahip olduğu yegâne şey yaşamdır. İçine doğduğum aile tanımladı beni, içine doğduğum ülkenin insanıyım ben. Sıkışmışlık arasında. Kök salacakken hayata, kök salacak toprağımı aradım. Misafir olduğum bu diyarda, köklerimi salmalı mıydım? Her yaşımda bana dünya farklı görünürdü. Küçük bir kızken neşeyle bakardım. Renklerle bezenmiş bir yerdi. Okullu bir kızken arkadaşlık ilişkileri demekti. Ergenliğimde mutlu olmak demekti. Her yaşın acemisiyim, ben nereden bileceğim? Üniversiteliyken arayış çağımdı. Daha çok toy ve saf duygularını muhafaza edebilmiş bir kız. Ben dünyayı anlamamışım...Satırlarda ve düşüncelerde aradım kendimi. Nesnelerde, mekanlarda. Yeri geldi sığamadım kitaplara. Rüzgar yüzüme çarparken, yağmurlar boşanırken bedenimin üstünden, koşardım ben dünyaya. Ömrümü heba edecek olma korkusundan kaçardım. Bazen yaşıt...

Şiir: Taşırım Dünyayı Sırtımda

  Taşırım dünyayı sırtımda,  Kamburum var benim.  Ölen çocukların hüznü,  Açlıktan ölenlerin acısını taşırım.     Taşırım dünyayı sırtımda,  Kuruyan göllerin acısını,  Yanan ağaçların yok oluşunu,  Canlıların acısını taşırım.  Hayvanat bahçesinde sergilenen,  Yurdundan kopartılan kutup ayısının acısını,  Üşümemek için araba tekerine saklanan kedinin,  Kedinin mücadelesini taşırım.  Hakkı teslim edilmemiş işçinin,  Evine dönerken ki sıkışmışlığını,  Göz yaşı dökmesi ayıplanmış babaların,   Yoksulluğun acısını taşırım.  Haksızlığa uğrayanların,  Canı yanmışların, pusu kurulmuşların,  İçimde yankılanır sesleri.   Çocukların, görülmeyen hüzünleri.  Taşırım zaaflarımı,  Saydıklarımı durdurmaya yetmeyen gücüme,  Değiştirmek isterken delicesine,  Kendimi aklarım korkusu sarar.  Olur ya bu da bir savunmadır,  İnsanın kendisine karşı,   Bundan kork...