Ana içeriğe atla

Hatırlamak yaşatmaktır



Yaşatmak..
Bir önceki yazımda kelimenin kökeninden bahsetmiştim. İz bırakmanın varolmanın bir parçası olduğuna değinmiştim. İz bırakmakla bağlantılı bir başka kelime HATIRLAMAK. 
Anılarımızı, insanları.. Bunlardan iz bırakanları gün ışığı kadar aydın olarak zihnimizde belirecek, bazılarıysa alacakaranlık. Ölümün ve yaşamın ikinci anlamları unutmak ve hatırlamak.  
Yaşatmak nedir peki? Kaybetmeye karşı verilen bir tepki mi yoksa? Hayatımızdan eksilenlerin içimizden eksilmemesiydi belki. Siz cevaplayın.  
Babam hayatımdan maddesel olarak çıktıktan sonra istemsizce onun istediği onunla paylaşacakmış hissiyle yaparken bunu fark ettim. En basitinden evinizdeki eşyalardan birini kaybetseniz onun boşluğunu hissedersiniz. Gözünüz o boşluğu hemen algılar. Hele bu ailenizden biriyse o boşluk çok daha farklıdır. Portmantoda kabanı asılı değildir, yıllar geçse de ona da tabak çıkarmaya devam edersiniz. Hala babamın seveceği yahut sevdiği bir müziği duyduğumda, ikimizinde duygulandığı bir film sahnesinde zihnimde onunla buluşuyorum. Bam telimizin aynı oluşundan mıydı bilmiyorum fakat onu yaşarken de çok hissederdim. İtiraf etmek gerekirse ailemi hiçbir zaman kaybetmeyeceğimi düşünürdüm. Aklımdan dahi geçmezdi babamı kaybedecek olmak. Parçam haline getirdiğim için. Bu sebeple hala içimde benimle beraber yaşıyor. Onun sevdiği fiilleri yaparken onu hatırlıyorum. Kendimi en çok ben hissettiğim anlar bu anlar. Kendimin inşa etmeye çalıştığı benliğimin, değiştirmeye çalışmadığım bir köşeydi babam. İz bırakmak bir yerde hala yaşıyor olmaktır bu yüzden. Hep güzel yanlarıyla değil öfkelerimizde dahi. Çünkü hayat öfkesiyle, acı ve neşesiyle bir olduğunda YAŞAMAKTIR.  
Sürekli mutlu olmak gibi bir çabanız varmış gibi size ölenlerinizi unutturmak isteyenler olacaktır.  Elbette iyi niyetle, sizin acı çekmenizi istemedikleri için. Ancak unutmak o kişiyi gerçekten öldürmektir. Hatırlamanın; acıyla karışık bir hoş tadı var. “Sadece insan” olduğumuzu hatırlatan. Unutmak kendi varlığını da unutmaktır. Kimi hatırladığınız, unuttuğunuz önemli.  
 Başta babam olmak üzere hayatınızdan eksilen fakat yaşattığınız kişilere atfediyorum bu yazımı. 

Yorumlar

  1. O kadar güzel ifade etmişsin ki hislerini... Daha çok yazmanı diliyorum. Başarılar güzel arkadaşım.

    YanıtlaSil
  2. Güzel yorumun için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Betonlara rağmen açmış bir çiçeğim

Betonlara rağmen açmış çiçeğim, Üstümü kaldırım taşlarıyla kaplamalarına rağmen, İnsanların görmediği, genellikle üstüne basıp geçildiği, Yerde açan küçük sarı çiçeğim. Kar, kış, soğuk ve hiçbir engel, Engelleyemedi, benim açmamı. Koparılmama rağmen yerimden, Benim varoluşumdur açmak! Fuşya begonvilleri, rengârenk gülleri, Zarif papatyaları, güneş çiçeklerini, Sevmek kolaydır.  Güzelliği, estetik duygularımızı kuşatır. Göremez herkes beni, Zaten insanlar yürürken bakmaz yere, Ben görülmeyi de istemem, Beni bakabilen görsün! Küçücük, görünmez bir zerreyim, Mücadelem kendimden büyük, Ben betonda açan çiçeğim, Kentin, kuşatmasına rağmen doğayı, Kente karşı direnen, Varoluşundan vazgeçmeyen küçük sarı çiçeğim. Anlamasın herkes beni, Çünkü derinliğin gereğidir biraz, Herkes tarafından anlaşılmak, Kolaydır, basittir. Ben betonlarda açmış, Betona rağmen, hâlâ, Vazgeçmemiş çiçek olmaktan! Yaradılışımın gereğini yerine getirmektir, Benim varoluşum! Soğuğa, koparılmaya, çiğnenmeye; Betona, üstün

En Büyük Devrim, Kendini Devirmektir!

      Dünyaya geliyorsun, emekliyorsun. Oyunlar oynuyorsun, düşüyorsun kalkıyorsun. Çocuk oluyorsun, toplumla tanışmaya başlıyorsun. Büyüdükçe kendine yabancı olmayı öğreniyorsun. Toplumdan onay almak için davranışlarını, isteklerini oluşturuyorsun. Daha küçücük bir çocukken üstelik... Üniversiteyi kazanıyorsun sonra gelir mi ardından bir mezuniyet. Bir sürü bilgi doluyor zihnine ama hiçbiri sana seni öğretmiyor. Kendinin hakkında hiçbir fikir sahibi olamadan eline bir kağıt parçasını tutuşturuyorlar. Sonra kariyer sahibi oluyorsun. Şayet olursa bir de evlilik ve çocuk geliyor peşinden. Ömrünün sonuna geldiğinde insan dönüp bakıyor, bir ömür bir yabancıyla yaşamış. Öğrendiği bilgiler boş, Okuduğu kitaplar boş. Kimisi kendinden kaçmak için sloganlara sığınmış; kimisi ise koskoca bir ömrü olmak yerine nasıl görünürüm üzerine geçirmiş. Nefes alıp vermek, ölmemek midir yaşamak?        Davranışların arkasında takdir edilmek, onaylanmak ve sevilme arzuları yatar. Koskoca bir ömrü başkaların

Dünya'dan İnsana Mektup

         Yaşamak nedir? Diri olmak nedir? Ölmek nedir? Arzularını gerçekleştirmek için çabalamak mıdır yaşamak? Varlığının anlamlandıran mıdır yaşayan? Her gün öleceğini bilerek yaşayan mı diridir? Ölmeyecekmiş gibi yaşayan mı? Sen neredesin? Hiçlik içinde yokluk musun? Sen nesin? Sen kimsin? Var mısın? Yok musun? Gerçek misin? Kurgu musun? Sen kimsin? Yaşayan kim? Ölen kim? Hırslarına, ihtiraslarına, kibrine, konforuna ruhunu erittiren sen değil de ben miyim? Buraya bunun için mi geldin? Hissetmeyen, düşünmeyen bir insan mı diridir? Istırap çekmekten korkmayan bir zihin mi?         Adalete boyun eğdiren, zulüm eden sen değil misin? Hatalarını kapatmak için gerçeklere duvar ören sen değil misin? Hatalarını düzeltip, kendinle yüzleşebilecek olan kim? Esareti hakim kılan sen değil misin? Özgür müsün? Esir misin? Kimdir esir?         Cehaletine kılıf uyduran, hakikatin önünde sis bulutu sen değil misin? Doğruyu bulabilen, cehaletiyle kendine rağmen yüzleşen sen misin? Kişiliğinin esiri o